Fast Money. Bugün cam boyama ve dekupaj tekniğini kullanarak evimizdeki boş şişeleri, vazo gibi ev dekorasyonunda kullanabileceğimiz objelere dönüştüreceğiz. Oldukça basit ve kolay bir uygulama. Cam boyama ve dekupaj tekniği uygulayarak vazo yapabilmek için, istediğiniz sayıda cam şişe yada kavanoza ihtiyacınız var. Dilerseniz günlük süt şişelerini yada daha geniş ağızlı olsun diyorsanız evdeki boş kavanozları da kullanabilirsiniz. Seçim size kalmış. Bunun dışında ihtiyacınız olan malzemeler, İstediğiniz renklerde cam boyası, Sünger fırça, Dekupaj tutkalı, Dekupaj için seçtiğimiz desenli kağıtlar, Makas, Vernik. 1. ADIM Cam şişe yada kavanozların kağıtlarını güzel bir şekilde temizleyip kuruluyoruz. Bir kat istediğimiz renkte cam boyası boyayıp kurumaya bırakıyoruz. Sonra bir kat daha boyayın. Daha sonra kurumaya bırakın. 2. ADIM Dekupaj için seçtiğiniz desenleri makasla kesin. Sizde bu tarz çiçekli desenler seçebilirsiniz. Çünkü bu objeyi vazo olarak kullanacağız. Objeyi ne olarak kullanacaksınız o şekilde desen seçebilirsiniz. 3. ADIM Kullanacağınız desenli kağıdın arka kısmına dekupaj tutkalı sürelim ve yapıştırmak istediğimiz yere uygulayalım. Kuruduktan sonra desenli kağıtların ön yüzlerine de sünger fırça ile dekupaj tutkalı sürün. Kuruduktan sonra 1 kere daha tutkal sürün ve tekrar kuruması için bekleyin. Bu işlemin tekrarlanmasının nedeni desenli kağıtların sağlam bir şekilde şişeye yapışması. Bu şekilde kestiğiniz desenli kağıtları şişelere yapıştırın. 4. ADIM Dekupaj işlemi bittikten sonra vernik atıp kurumaya bırakabilirsiniz. Vernikte kuruduktan sonra vazo kullanıma hazırdır. İçerisine çiçekler koyarak yemek masanızda dekore edebilirsiniz. Cam boyama ve dekupaj tekniği uygulayarak yaptığımız bu vazo hakkında aklınıza takılan soruları bizlere yazabilirsiniz. Küçük, birbirinden farklı, üç boyutlu parçaları bir yüzey üzerinde tasarlanmış bir resmi veya figürleri oluşturacak şekilde birleştirmeye mozaik sanatı Antik Yunan ve Roma dekorasyon kültürüne ve sanatına dayanan mozaik sanatı, günümüzde herkes tarafından kolayca uygulanabilir bir hal almıştır. Günümüzde mozaik taşları genellikle özel bir bıçak yardımıyla kesilen renkli camlardan elde edilmektedir. Mozaik taşının bir tarafı düz, diğer tarafı ise yüzeye iyi yapışabilecek şekilde hazırlanmaktadır.“Mozaik küçük birimlerin yan yana getirilip bir bağlayıcı malzemelerin yapıştırılmasıyla oluşmuş yüzey düzenleme sanatıdır. Malzemelerin yapıştırılmasıyla oluşmuş yüzey düzenleme sanatıdır. İç ve dış mimaride, objeler üzerinde, parklarda, meydanlarda ve bahçelerde kalıcı ve dekoratif bir uygulama olarak göze çarpan mozaik çok eski bir tarihin, derin bir kültürün ve çok farklı yorumların, okulların sonucu günümüze ulaşmış özel bir sanat dalıdır. Küçük, seramik, taş, karo, cam, tahta veya özel olarak yapılmış değişik renkteki farklı parçaların yan yana getirilmesi ile oluşturulan düzenleme tekniğine ve ortaya çıkan esere mozaik denilir. Küçük parçalar kendi başlarına bir anlam ifade etmezken, belirli sıralarla dizilerek bir sanat eseri çıkarılır. Taş, cam, seramik, ahşap parçaları, mermer veya mozaik yapımı için özel olarak imal edilen smalti adı verilen malzemeler mozaik sanatının başlıca malzemeleridir. Mozaik, yer, zemin süslemesi, duvar süslemesi, bazen bir vazo veya tabak süslemesi olarak kullanılabilir. Eskiden taş, mermer, seramik parçalarından yapılırken günümüzde sadece mozaik sanatında kullanılmak maksadı ile üretilen smalti’ adı verilen 1cm lik küçük mozaik parçaları ya da daha ufak ebatlarında ve birçok rengi bulunan küçük seramik parçaları mozaik sanatı için uygun bir malzeme koleksiyonu ve kolaylığı sağlamaktadır. Günümüzde mozaik için şablon resimlerde üretilmekte bir zemin üzerine yerleştirilen bu şablon resimler tutkalla sıvama veya çimento yayılmış zemin üzerine parçaları yapıştırma yöntemi ile yapılabilmektedir. Fimo seramik hamurlarıyla yapılan mozaik yapma yöntemi aslında çimento yayma yöntemi ile aynı yöntem sayılabilir. Mozaik yapma sanatı için günümüzde belli başlı olarak iki yöntem kullanılır. * Çimento sürülmüş zemin üzerine mozaik malzemelerini batırmak * Tutkalla yapıştırılmış parçaların aralarına sıva döşemek. Mozaik parçacıkları olarak seramikten metale, ahşaptan cama kadar pek çok çeşitte, şekilde ve büyüklükte malzeme bir arada kullanılabilmektedir. “Mozaik, farklı türde küçük parçaların yan yana dizilmesi ve harç içine gömülmesi ile elde edilen bir düzleme tekniğidir. Tas, seramik, ahşabın yani sıra kumaş, kâğıt ve renkli cam parçaları da mozaik tekniğinde kullanılır. Bu bağlamda mozaikler kullanılan malzemeye göre sınıflandırılabilir. Konusuna göre figüratifler, geometrik düzenlemeler, mitolojik konular, doğa görüntüleri gibi sınıflara ayrılabilir. Antik dönemde mozaikler, küçük parçaların dizilimlerine göre de bir takim Latince isimler alıyordu. Günümüzde bu tür sınıflandırmalar kalmadı, mozaik aktif olarak kullanılan malzeme ile özdeşleşmektedir.” Mozaik taşını yapıştıracağınız yüzey sert ve düz olmalıdır. MDF tahta bu iş için uygundur, çünkü hem hafif hem sağlam bir malzemedir. Mozaik taşlarını yüzeye yapıştırmak için gerekli PVA tutkalını su ile inceltebilir ve bir fırça yardımıyla sürülebilir. “Mozaiğin başlıca malzemeleri dayanıklı renkli doğal taslar ve mermerdir. Bu parçalar tas isleme gibi, tabakalar halinde kesilir, daha sonra 5–10 santimlik çubuklar haline getiriliyor. Daha sonra tek tek pens ve kerpeten gibi aletler yardımıyla bunlar kırılır ve kenarları çekiçle düzeltilir. Günümüzde her renkte pek çok malzemeden mozaik parçaları üreten firmalar vardır. Orijinal mozaiklerde kullanılacak desen çizilir. Altına çimento harcından yüzey hazırlanır ve küçük birimler bunun üzerine gömülür. Eğer büyük bir alanda çalışılıyorsa, harcın donmaması için çalışılacak alan kadar harç hazırlanır. Günümüzde bu da kolaylaştı, plastik telalar satılıyor. Izgara seklinde bantlar satılıyor, onun üzerine beyaz tutkalla yapıştırıyorsunuz deseni ondan sonra harcın içine gömüyorsunuz. Özellikle havuz mozaiklerinde böyledir. Önce tabaka halinde rulo masada çalışılır, sonra hazırlanan harç sıvanın içine gömülür. Küçük boyutlu bir çalışma ise eğer, suya dayanıklı alt malzemeler, su konturplagi, eternit gibi malzemelerin üzerine beyaz tutkal sürülür, bununla birimler yüzeye yapıştırılır. Yapıştırmadan sonra aralarda boşluklar kalır. Fayans yapıştırma harcı denilen derz dolgusu yüzeyin üzerinden geçilir ve aradaki boşlukların dolması sağlanır. Kuruduktan sonra ise yüzey temizlenir. Mozaik teorik olarak sonsuz ömre sahiptir. Kötü yapıştırmalarda yüzeyden kopmalar olabilir. Rutubet olursa yüzeydeki sıva kalkar ve mimariden ayrılmaya baslar. Dolayısıyla mimaride, rutubet olmaması için alta katranlı bir tabaka sürülür, onun üzerine harç yapılır. Yani nem mozaiği en zorlayan etkendir. Zemin mozaiklerinde ise darbelerle birlikte aşınma yaşanabilir” 20. yüzyılda mozaik, yapılardaki geleneksel kullanımın dışına çıkılmıştır. Soyut desenler ve parlak çizgilerle modern mozaik sanatı mimari elemanlarda, dış cephe kaplamalarında, heykellere, oturma birimlerinde, bacalarda, kolon kaplamalarında, çeşmelerde, meydan-alan düzenlemelerinde estetik yönüyle kullanılıyor. İspanyol sanatçı Antoni Gaudi, yapıların iç ve diş yüzeylerinde seramik malzemeyi mozaik yöntemiyle çok sık kullanmış ve büyük basarî sağlamıştı. Sanatçının 14 yılda tamamladığı ve geniş bir alana kurulu olan Güell Park, bugün bile Barselona’yı gezenlerin görmeden dönmedikleri önemli bir yer. Kus ve kadın figürlerini sıklıkla kullanan ressam ve heykel tras Miro da seramik malzeme ile mozaik çalışmalarına imza atmıştır. Türk sanatçılar arasında ise Bedri Rahmi Eyüpoglu mozaik çalışmaları ile öne çıkmıştır. Türkiye’nin en önemli ve dünyaca ünlü mozaik koleksiyonlarının başında Antakya Müzesi gelir. Son yıllarda Zeugma’dan çıkarılan mozaikler de geniş bir koleksiyon oluşmuştur. Tarihinde de mozaik sanatının şaheserlerini üreten medeniyetlşer beşiklik yapan Gaziantep’te mozaik yapma sanatı ile ilgili olarak kurslar düzenlemektedir. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Sanat ve Meslek Eğitimi Kurslarının branşlarından birisi de mozaik kursudur. Bu eğitimi alabileceğiniz GAMEK kursu; HAKAN ÖZCAN GENÇLİK ve KÜLTÜR MERKEZİ Karaoğlan Yusuf Bulvarı No56 Eski Tekel Binası Şehitkamil / Gaziantep adresindedir. Alıntı Şahamettin KUZUCULAR Kendisine Sanat Penceresi olarak çok teşekkür ederiz… Çini sanatı nedir? Çini sanatı; Osmanlılardan günümüze kadar gelmiş geleneksel türk sanatlarından biri olan iç ve dış mimari süslemelerin yanısıra toprağın pişirildikten sonra şekil verilip kap-kacak, tabak, vazo, sürahi vb gibi eşyalar üretilmesine olanak sağlayan bir el sanatıdır. Çini türleri 1. Duvar çinileri 2. Evani denilen bu tür tabak, vazo, kupa, kase, sürahi, bardak ve benzeri seramik ürünlerinden oluşmaktadır. Bu türe halen kullanma seramikleri demekteyiz. Çinicilik nedir? Fayans, porselen tabak, seramik gibi eşyaların süsleme işine “çinicilik” denir. Çini sanatının tarihçesi Çini sanatı bin yılı aşkın bir geçmişe sahiptir. Çini sanatı ilk Müslüman Türk devletlerinden Karahanlılara kadar dayanan bir tarihe sahiptir. Büyük Selçuklular ve Anadolu Selçukluları çiniyi mimari süslemelerde sıkça kullanmış. Anadolu Selçuklu Devleti'nin dağılmasından sonra, çini sanatında Osmanlı Devleti'nin kuruluşuyla yeni bir dönem başlamıştır. Çini sanatı ilk örnekleri nerelerde görülür? 1. İznik Yeşil Cami 2. Bursa Yeşil Cami 3. Bursa Muradiye Camisi 4. Edirne Muradiye Camisi 5. Edirne Şah Melek Paşa Camisi 6. Çinili Köşk 7. İstanbul?da Yavuz Sultan Selim Camii ve Türbesi 8. Haseki Medresesi 9. İstanbul Mahmut Paşa Türbesi Çini sanatı ustaları kimlerdir? 1. Baba Nakkas 2. Veli Can 3. Mimar Sinan Çini sanatının teknikleri 1. Mozaik Çini Tekniği 2. Sır Altı Boyama Tekniği 3. Renkli Sır Tekniği 4. Perdah Tekniği? Mozaik Çini Tekniği Mozaik Çini Tekniği, Çiniciliğin ilk gelişmeye başladığı yıllarda kullanılmıştır. Tuğla süslemesi olarak da adlandırılmaktadır. Türk çini Sanatında yaygın olarak kullanılan en eski teknik olan bu tekniğin kaynağını sırlı tuğla süslemenin aldığı söylenebilir. Mozaik çini tekniği da Anadolu Selçuklu çini sanatına kişiliğini kazandıran ve Osmanlı döneminin varlığını sonuna kadar sürdüren bir çini tekniği olmuştur. Sır Altı Boyama Tekniği Anadolu Selçuklu’da kullanıldığı gibi, ikinci yarısında Osmanlı’da gelişmesini tamamlayan bir çini tekniğidir. Sır Altı Boyama, Osmanlı Devletin de kullanılmaya başlayan ve hala günümüzdede kullanılan bir yöntemdir. Renkli Sır Tekniği Renkli sır tekniği, renkli sır üzerine yapılan desenler ile oluşmaktadır. Krom oksit ile desenlerin üzeri, kontür tarzında tekrar çizilerek fırınlanır. Perdah Tekniği? Bir sır üstü tekniğidir. Beyaz astarlı renksiz saydam sırlı levhalar üzerine altın ve gümüş tozları ile süsleme yapılıyor ve fırınlanıyor. Perdah tekniği, altın ve gümüş tozları kullanarak yapılmaktadır. Beyaz ve saydam astar levhalar üzerine oluşturulan desenler, sonradan fırınlanmaktadır. Çini sanatının aşamaları 1. Tebeşir, kum, kaolen gibi doğal malzemeler karıştırılıp hamur haline getirilir. 2. Bu hamur şekillendirilerek kuruması için bir süre beklenir. 3. İstenilen kuruluğa sahip olan hamura astarlama çalışılması yapılır. 4. Bu astarlama işi, hamuru beyaz bir görünüm kazandırır. 5. Parçalar çok yüksek derecede fırında bir gün boyunca pişirilir. 6. Pişirilen parçaların pürüzlü yüzeyi, zımpara yardımıyla düzeltilir ve pürüzsüz bir zemin elde edilir. 7. Yüzey kara kalem ile çizilen beyaz bir kağıt ile üzeri kaplanarak, diğer işlemleri yapmak için zemin oluşturulur. 8. Desen iğne ile delinir ve kömür tozu yardımıyla yapılacak çini yüzeyine aktarılır. 9. Çini sanatına uygun kobalt ve siyah renkten oluşan boya yardımı ile desen kontürleri oluşturulur. 10. Sanatçının zevkine veya hayal dünyasına uygun renkler ile iç zemin boyanmaya başlanır. 11. Boyanan obje camsı bir sır ile kaplanarak, pişirilme aşamasına getirilir. 12. Parçaların ayrı ayrı pişirilmesi sağlanır ve tekrar ikinci bir pişirilme aşamasına tabii tutulur. 13. Pişirilen parçalar yavaş yavaş soğutularak kırılması önlenir. [youtube url=” width=”560″ height=”315″] [youtube url=” width=”560″ height=”315″] Özlü çamurdan elle veya çömlekçi çarkından geçirilerek çeşitli ölçülerdeki kalıplara dökülerek biçimlendirilen ve fırında pişirilerek sırlanan veya sırlanmadan yapılan toprak çanak. Çömlek, testi, vazo, küp yapma sanatı. Beyaz topraktan yapılarak üstü sırlanan çiniler, çömlekçilik sanatına girmezler. Bunları yapmak sanatına çinicilik tekniğe göre çömlekçi çamurunun hazırlanışı ve şekil verilmesi, akarsu yataklarından veya kil toprağının üstündeki özlü çamur süzülerek, içindeki çakıl taş parçaları alındıktan sonra taşla veya tahta tokmakla dövülerek yapılırdı. Kil toprağına sâdece biraz su katılır, süzülmüş balçıklı toprak kalıplara dökülerek sıkıştırılır veya ortası oyularak çeşitli biçimlere usûllere göre, kil bol su içinde ıslatılarak sıvılaştırılır, süzülür. Süzülen bu sulu çamur belirli bir kıvama gelinceye kadar kurutulduktan sonra elle işlenerek biçimlendirilir. Son zamanlarda ise balçık, kalıplara dökülerek üzerine camsı olmayan sır sürülmezse, içindeki suyu dışına çok ince bir şekilde sızdırır. Buna testinin terlemesi de denir. Çok hafif sızan bu suyun hissedilmeyecek ölçüde buharlaşmasıyla testi içindeki su Eski usûllere göre yapılan çömlekler güneşte kurutulurdu. Daha sonra ateşte pişirilmeye başlandı. On sekizinci yüzyılda çömlekçi fırınları yapılmaya, 19. yüzyılda ise tünel şeklinde fırınlar kullanılmaya başlandı. Çömlek taşıyan arabalar çömleklerin pişeceği ölçüde fırın içinden geçerek soğuma yerinde bir müddet bekletilir ve daha sonra işi bitip kavrulmuş olan çömlekler çıkarılır. Yapılan toprak kapların birisi balçığı sertleştiren, diğeri de sırı sâbitleştiren iki ayrı fırınlamadan geçer. İlk fırınlamada balçık yavaş yavaş suyunu kaybeder. Çömleğin çatlamaması için ısının fazla olmaması lâzımdır. Sıcaklık derecesi 600 derecenin üzerine çıkınca çömlek kırmızılaşır ve balçık suyunu tamamiyle kaybeder. Çömlek fırınlama esnâsında hava alırsa karbonlu maddeler atılır. Şâyet havaalmaz ise çömlek koyulaşır. Sırlama Toprak kabın üstüne sürülen sır; kil, kireç, kurşun, çakmaktaşı, boraks ve bâzı maddelerle karıştırılır. Sır kabı süslemek ve su geçirmemesi için kullanılır. Su ile temâs edince erimez. Pişmiş bir çömleğin üzerine sulandırılmış olarak sürüldüğü zaman kuruyarak bir tabaka meydana getirir. Tekrar fırınlanırsa bu maddeler eriyerek, ince cam gibi bir tabaka olur. Renk Kilin birleşimi çok çeşitli maddelerden olduğu için fırınlanınca türlü renkler alır. İlk çömlek süslemeciliği bu usûlden idi. Daha sonra sır kullanılmaya başlandı. Boya, sırın içine karıştırılır veya sırın üzerine ve altına sıvanmak sûretiyle yapılır. Süsleme Eski zamanlarda, süsleme toprak kabın üzerine elle veya kazımak sûretiyle veya üzerine çeşitli renkte kil sürülmekle sonra, çeşitli renkler ve desenler sırın altına veya üzerine sürülerek süslemeler yapılmaya târihi Yapılan kazılardan 5000-4000 yıllarına kadar dayanmakta olduğu anlaşılmıştır. Her medeniyette çömlekcilik sanatı kendine has husûsiyet ve özellikleriyle kendini belli kurulan medeniyetlerde 5000 yıllarında, İranda ve Filistinde kurulan medeniyetlerde 4000 yıllarına kadar çömlekçilik sanatının olduğu bilinmektedir. Anadolu medeniyetlerinde çömlekçilik tekniği 6000 yılına kadar giderek bir üstünlük göstermektedir. Mersin, Çatalhöyük ve Kızılkaya gibi merkezlerde koyu renkli cilâlı seramik bulunmuştur. Hacılarda krem renginde astarlı ve cilâlı seramik bulunmuştur. Truva, Yortan, Polatlı, Kusura, Beycesultan ile Güney Anadoludaki yerleşim merkezlerinde 2900-2600 yıllarına âit, elle yapılmış, koyu renkli desenli bir çömlek cinsine rastlanmıştır. 2600-2300 devrelerine âit zaman içinde çömlekçi çarkı kullanılmaya başlanmış, kırmızı astarlı ve cilâlı seramikle kara renkli kablar ve kırmızı üzerine kahve rengi veya ak üzerine kırmızı renkte geometrik süsleme gösteren boyalı seramikler görülmüştür. 2300-1900 zamanında kullanılmış çömleklerin az önce izah edilen özelliklerin yanında kırmızı veya kırmızımsı bir astarla kaplandıktan sonra koyu renkte çizgili desenlerle süslenmiş olduğu, bâzılarında da tek renkli ve cilâlı özelliğinin yanında insan yüz tasvirlerinin bulunduğu 1900-1600 devresi Hititler zamânına rastlamaktadır. Geometrik desenler yanında stilize edilmiş hayvan figürlerine de Asya ve Türklerde çömlekçilik 3000 yıllarına kadar dayanmaktadır. Göktürkler zamânındaki kaplar umûmiyetle dar ağızlı testilerle geniş ağızlı çömleklerden ibârettir. Karlukların yayıldığı bölgelerde insan ve hayvan tasvirleriyle Çu Vâdisinde bulunanlarda hayvan figürlerine rastlanır. Bu çeşit süsleme İslâmiyetin yayılmasıyla yerini stilize edilmiş kuş ve geyik figürlerine bırakmıştır. Karahanlılarda insan ve hayvan figürleri kaybolmuş, bunun yerine stilize edilmiş bitki motifleri kullanılmıştır. İslâmiyetin kabûlünden sonra Türkler daha çok çini, porselen ve fayans üzerinde çalışmış ve bu alanlarda emsâlsiz eserler meydana getirmişlerdir. Anadolu Selçukluları 11-13. yüzyıllar günlük işlerinde oldukça kaba yapılı ve Bizanslıların kullandığı kırmızı taban üzerine yeşil, sarı, kahverengi sırlı seramiğe benzer kaplar kullanmışlardır. Kubâdâbât ve Konya sarayında bu çömlek cinsinden parçalar bulunmuştur. Ankara Etnografya Müzesinde bulunan ağızlıklı bir testi insan figürleri, çiçek motifleri ve geometrik desenlerle devrinde de su küpleri, kavanozlar, su testileri gibi kaba eşya sırlı ve sırsız pişmiş topraktan yapılmaya devâm etmiştir. Çanakkale çömleğinin târihi çok eski olup burada yapılan çoğu yeşil, sarı, koyu kahve rengi, sırlı seramik çok tanınmıştır. Ayrıca Anadolu Hisarında Göksu, Adapazarı, İnegöl, Gönen, Menemen, Kütahya, Eskişehir, Ayaş, Konya, Avanos ve Diyarbakır gibi yurdumuzun birçok bölgelerinde çömlek yapım yerleri vardır. Günümüzde çömlekçiliğin eski önemi kalmamıştır. Anadoluda bâzı yörelerde hâlâ çeşitli tipleri tarihe karışıyor;Selçuklu’da yer alan tarihi Sille’de çömlekçilik yapan Yaşar Bulut, kendinden sonra çalıştığı tezgâhın kapanacağını ve Konya’da bu işi yapan çok az insan kaldığını 190635ReklamSelçuklu’da yer alan tarihi Sille’de çömlekçilik yapan Yaşar Bulut, kendinden sonra çalıştığı tezgâhın kapanacağını ve Konya’da bu işi yapan çok az insan kaldığını uğraşan 4 kişiden biri olan 56 yaşındaki Yaşar Bulut, Sille’de atölyeye dönüştürdüğü 350 yıllık mağarada sanatını sürdürmeye çalışıyor. Çocuk yaşta başladığı mesleği 44 yıldır devam ettiren Yaşar Bulut, başka bir meslek edinmeyi hiç düşünmediğini ve bu sanatı çok sevdiğini belirterek, “İlkokulu bitirdikten sonra ustamın yanına çırak olarak girdim. 44 senedir bu işi severek yapıyorum. O zamanlar bu bölgede ya duvar işçiliği ya da bu sanat yapılırdı. Yıllar geçtikçe insanlar şehir merkezine göç etti ve bu sanatı artık yapan kalmadı. Konya’da bu sanatı devam ettiren ben ve 3 arkadaş kaldık” çocuklarının bu sanata ilgi duymadıklarını vurgulayan Yaşar Bulut, “Bu sanat fazla para kazandırmıyor. Bir çömlekten kazandığım paranın büyük kısmı toprağına gidiyor. Bu nedenle kimse bu sanatı yapmak istemiyor. Konya’da ben ve 3 arkadaş kaldık. Benden sonra bu tezgahı işletecek kimse kalmayacak ve Sille’de bu sanat tarihe karışacak” diye ELLERDE TOPRAĞIN SANATTA DÖNÜŞTÜĞÜ KÖY!,,,,,SORKUNKÖYÜAraştırma –Haber SALİH GÜVENkaynak; hafta sonunuzu Eskişehir ilinin şirin ilçesi Mihalıççık’a ayırırsanız. Yeni bir şeyler kazandığınızın farkına varacaksınız. Eskişehir iline 92 km uzaklıktaki Mihalıççık İlçesine ulaştığınızda, ilçenin girişinde esen ılık rüzgarın size hoş geldiniz dercesine esintisiyle karşılaşırsınız. Nallıhan istikametine yol alıp etrafı kaplamış sündiken ormanlarının görkemli çam ağaçları arasından geçerken tam zirvede Kartal geçidinde biraz mola verip etrafa baktığınızda büyülü bir manzara ile karşılaşacaksınız. Mis gibi kekik kokan ormanda kulaklarınıza güzel bir melodi sesindeki kus sesleri tırmalayacaktır. Zirveden inip biraz yol aldıktan sonra yamaca süzülmüş kuş misali 80 haneli bir köy sizi karşılayacaktır. İşte bu köy Sorkun köyü;Sorkun köyünde her evin önünde toprağın kınalı ellerde nasıl sanatta dönüştüğüne göreceksiniz. Topraktan yapılmış ekmek sacları, güveçler, çömlekler adeta bir sergi havasıyla sizleri karşılamaktadır. Biraz daha yol aldığınızda köylünün toplanma merkezi köy kahvesini bulursunuz. Burada mola verip yol yorgunluğunuzu tavşan kanı misali çay ile atarken bir yandan köylülerle sohbete koyulursunuz. Köyde az miktarda patates ekilip eskiden köyün patatesi meşhurmuş büyük baş hayvancılığın yapıldığı köyün asıl geçim kaynağı çömlekçilik olduğunu köylülerin büyük bir el emeği göz nuru dökerek yaptıkları çömlekleri, ekmek ve balık saclarını yurdumuzun her bir yöresine ve yurtdışına ulaştığını belirterek 3 adet çömlekten oluşan 1 Takımı 20 Ytl satıldığını söyleyen sorkun köylüleri; Yaz aylarında büyük rağbet gören çömlek ve sacın yapılmasına gençlerin ilgi göstermediğini belirterek kendilerinin atalarında öğrendikleri bu sanatın gelişmesi ve kaybolmaması için köye bir eğitim merkezi kurulmasını yetkililerden yardım edilmesini VE EKMEK SAÇLARI NASIL YAPILIR?Çömleğin hammaddesi olan toprağın iki türünden biri, yerin yaklaşık beş metre derinliğinden çıkarılan, kırmızı renkli, ıslak, kızıl toprak; diğeri ise sarı-yeşile çalan yağlı, yumuşak toprak. Köy yakınlarındaki çeşitli mevkilerden, yılda bir kez, büyük bir zahmetle çıkarılan kızıl toprak, evlerin hemen yanına serilip kurumaya bırakılıyor. Sarı-yeşil toprak ise köy çevresindeki yüzeyden alınıyor ve elenip çuvallara dolduruluyor. Sonrasında sıcak su ile eritilip bulamaç haline getirilen kızıl toprak, diğer toprakla karıştırılıp çamur elde ediliyor. 3-5 gün dinlenen çamur, kadınların kınalı ellerinde çeşitli aşamalardan geçerek büyük bir emekle şekillenerek sanatta çamurdan 5-6 cm kalınlığında, çapı 50 cm’yi bulan halkalar hazırlanıp bir gün dinlendiriliyor. Aynı şekilde tabanı oluşturacak dipler hazırlanıp onlar da bir gün bekletiliyor ve sonrasında halkalarla birleştiriliyor. Daha sonra kılıç’ denilen bir alet yardımıyla halkalar inceltilerek yükseltiliyor. Ama asıl iş, asıl maharet elbette ki el ve parmaklarda. Her işlemin ardından bir gün bekletilen çömleğin sonraki aşamalarında ağzı şekilleniyor ve son biçimi tamamlanan çömlekler kurumaya bırakılıyor. Ardından kuruyan çömlekler suyla yumuşatılıp kazınıyor. Kazıma işlemi bir anlamda rötuş olsa da asıl amaç, gövde kalınlığını eşitlemek, kalın yerleri inceltmek. Çömleğin zahmatli işi bunlarla da bitmiyor. Bu kez yakılan bir ateş etrafında ısıtılan çömlekler sırlanıyor. Kızıl topraktan eritilerek elde edilen sır, elleri yakan çömleklere ıslak bez yardımıyla sürülüyor. Sorkun’da çömlek kadınların ellerinde can buluyor. Onlar, işin en başından sonuna dek çömlek yapımında baş rolü oynuyorlar. Nitekim, işin en zor ve zahmetli aşaması olan ütme’, yani pişirme işleminde de yine onlar var…ÇÖMLEKLEREK ATEŞTE RÜZGARIN ETKİSİYLE PİŞİRİLMEKTE!…..Köyün yamaçlarında yere ters dizilen, ağzı toprağa bakan çömlekler, üzerlerine örtülen çamların ardıçların ateşiyle pişiyor. Ütme işlemi rüzgarın tek yönden estiği zamanlarda yapılıyor. Aksi halde kesinlikle ütme işlemi yapılmıyor. Rüzgarın yardımıyla ateş geriye uzanıyor. Öndeki çömlek veya benzeri kaplar piştikçe çeykel’ denilen uzun saplı, ucu kancalı aletle ateş, diğer çömleklere itiliyor. Arka tarafta, arkaya doğru hummalı bir koşuşturma ile bir yandan odunlar atılıyor, bir yandan yeni çömlekler diziliyor. Hem de sıcağa ve üzerlerine gelen dumana karşın. Dumanlar ise köyü geçip uzaklara, uzaklardaki ormana karışıyor. Ormandan kuş sesleri yükseliyor; telaşlı, acı, içli. Kimbilir; bu sesler belki de ardıç kuşlarının NASIL GİDİLİRÖzel araçla yola çıkanlar Eskişehir’den 92 km uzaklıktaki Mihalıççık ilçesine gidip , Mihalıççık’tan sonra 12 km Sorkun köyüne ulaşabileceği gibi Sabah ile arası otobüslerle Mihalıççık ilçesine oradan da ticari taksiyle sorkun köyüne NE YAPMALI-En az bir gün konaklamalı, sabah güneşin doğuşunu ve akşam güneşisin batışını mutlaka yaşamalı, köy kahvesinde oturup köylülerle sohbet etmeli, Köyü baştan aşağı gezmeli, en az birkaç çömlek yapım aşamasına tanık olunmalı Mehmet ağbinin seyyar satış tezgahından köyde yapılan toprak çömlek ve saclardan satın alınmalı, bol bol fotoğraf çekilmeli.——————————————————————-ÇÖMLEKÇİLİKGerek teknolojinin gelişmesine paralel olarak kulanım alanlarını daha pratik, ekonomik ve teknolojik ürünlere bırakması, gerekse son zamanlarda ucuz Çin ürünlerinin piyasayı işgal etmesi, el emeği-göz nuru her biri adeta birer sanat eseri olan çömlekçilik mesleğini bitim noktasına getirmiştir. Pişirilebilir kil ve toprak karışımından çömlek, testi, çömlek, çanak, tabak vb. ürünlerin yapımına “çömlekçilik” karışımın bu safhaya gelmeden önce geçirdiği bir hazırlık dönemi vardır. İçine organik maddeler ilave edilen karışım, şekil verildikten sonra pişirilirken bu organik maddeler yanar ve çömleklerdeki gözenekli yapıyı oluşturur. Böylelikle eşya hem hafifler hem de sağlıklı bir hale gelir. Çömlek hamurunda kullanılan kilin yağı kum kullanmak suretiyle alınır. İlkel çömlekçilikte hazırlanan hamur elle ya da tokmakla yoğrulurdu. Günümüzde ise bu işlemler için makine hamuruna üç şekilde biçim verilir. Birincisi, çömlek hamuru topağının oyularak el veya tokaçla istenilen biçimin verilmesidir. İkincisi ise “kalıplama” tekniğidir. Kalıplama tekniğinin uygulamasına en güzel ve en bilinen örnek kiremittir. Üçüncü teknik “çekme” tekniğidir. Bu teknikte şekil verilecek olan çömlek hamuru dönen bir çarkın üzerine yerleştirilerek el ve çeşitli aletler yardımıyla verilen karışım hamur kurumaya bırakılır. Kuruyan çömlekler fırınlara istiflenir ve odun, talaş veya çalı çırpı yakılarak pişirilir. İlkel fırınlarda pişirme işlemi yüksek sıcaklıklarda yapılamadığından bu fırınlarda pişen malzemeler yeterince sert ve dayanıklı olamazlar. Bu fırınlarda sıcaklık ayarı da yapılamaz. Bu şekilde fırınlanmış çömlekler gözenekli ve mat olmalarının yanı sıra kolaylıkla çizilebilirler. Günümüzde hala kullanılan bu ilkel fırınlar boyanır, sırlanır ve süslenirler. Sır, emaye tozu ya da reçine kullanılarak su geçirmez duruma getirilir. Bu bağlamda “yumuşak çömlekçilik” en eski çömlekçilik türüdür ve kullanılan malzeme yüksek sıcaklıkta pişirilmeye dayanıksızdır.“Silisli çömlekçilik” ise mesleğin İslam dünyasına özgü bir dalıdır. Arkeolojik çalışmalar çömlekçiliğin geçmişinin Anadolu’da 7000 yıllarına kadar uzandığını göstermektedir. Örneğin Çatalhöyük kazılarının alt katmanlarında dahi çeşitli çanak ve çömleğe rastlanmaktadır. Süslemeleri basit olmakla birlikte teknikleri dikkat çekici düzeydedir. Bodrum müzesinde sergilenen dünyanın en zengin amfora koleksiyonundaki çeşitlilik de toprak kap işçiliğinin ne kadar eski bir uğraş olduğuna başka bir Anadolu yöremizde dar dipli, geniş karınlı, dar ağızlı ve iki kulplu, “küp” denilen çok amaçlı çömlek çeşidi yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu eşyalar genellikle siyah veya kırmızı renktedir. Turşu, yağ, sirke, pekmez, su, kavurma gibi yiyeceklerin saklanmasında ve taşınmasında ve perdahlı tek renk üretilen çömlek ürünleri Anadolu geleneğinin örneklerindendir. Erzurum yöresi çömlekçiliğinde ise “Karaz” türü çömlekçilik İzmir, Menemen, Erzurum, Nevşehir, Diyarbakır, Gaziantep, Kütahya illerimiz ve bu illere bağlı ilçelerde çömlekçilik mesleği dar bir kapsamda dahi olsa devam etmektedir. Bununla birlikte hayatımıza giren çelik, emaye vb. malzemelerden yapılan tencere, saklama kabı gibi eşyalar doğal olarak toprak kaplara olan talebi düşürmüştür. Mesleğin günümüzde üretim verdiği eşya tiplerine örnek olarak çömlekler, çanaklar, dolma kapakları, ibrikler, güveçler, toprak tencere ve kaseler, su testileri, saksılar ve vazolar gösterilebilir. Bu ürünler kullanımlarına göre sırlı ya da sırsız yapılırlar ve üretildikleri yöreye göre farklı isimler kapağı Dolma tencerelerinin üzerine konan ve ağırlığı sayesinde dolmanın dağılmasını engelleyen, tencereye göre çeşitli boyutlarda üretilen, yer yer delikli bir disk biçimindeki son demlerini yaşayan ve birkaç yıl içerisinde tarih olacak çömlekçilik ve mesleğiyle ilgili olarak Gaziantep’teki iki ustadan biri olan sayın Tekin ÖZKALKAN’la yaptığımız söyleşiyi ustam bize çömlekçilikle ilgili geçmişinizi kısaca anlatır mısınız?-Bizim çömlekçilik mesleğiyle ilgili geçmişimiz üç kuşak öncesine kadar gidiyor. Hemen hemen 60-70 yıllık bir geçmişe dayanıyor. İlk olarak dedem o zaman mezarlığın altındaki mağaralarda işe başlıyor. Tabi dedemin bu işe başlamasında, o zamanlar çömleğe duyulan talep etkin olmuştur. Eskiden böyle cam veya plastik kaplar fazla kullanılmıyordu. İnsanlar salçasını, turşusunu, peynirini, zeytinini, hatta zahirelerini bu çömleklerde muhafaza etmek zorundaydı. Dolayısıyla o zamanlar çömlekçilik mesleği revaçtaydı. Sonraları bu plastik işi çıkınca mesleğimiz de yavaş yavaş demode olmaya ise bu mesleği zar zor da olsa sürdürebilmek için vazo, saksılık, dolma taşı, testi ve çeşitli süs eşyası yapmak zorunda bu mesleği dedenden önce yapan var mıydı, yoksa dedenle mi başladı?-Bildiğim kadarıyla dedemden önce bunu meslek olarak yapan yokmuş. Aslında bu meslek bize de Halep’ten gelme. İlk olarak Halep’ten gelen bir usta bu mesleği dedeme öğretmiş. Uzun süre Antep’te kalarak dedemle birlikte çalışmışlar. Dedem babama, bense hem dedemden hem de babamdan kaç yıldır aktif olarak bu işi yapıyorsunuz?-Dediğim gibi küçüklüğümden beri, yani 1965-70’li yıllarda başladım. Hâlâ babamla birlikte gibi sanayi geliştikçe üretim biçimi de buna paralel olarak değişir. Sizde bu yönde bir değişim oldu mu, yani hala eski yöntem ve koşullarla mı çalışıyorsunuz?-Evet. Tabiî ki çok değişti. En büyük değişimimiz ise, daha önce mağaralarda çalışıyorduk. Şimdi atölyelerimiz var… Bu arada toprağımızı değiştirdik. Eskiden Antep toprağı kullanıyorduk. Çünkü rutubeti seven bu toprak nemli mağara koşullarının dışında başka bir yerde işlenemezdi. Çatlama yapıyordu. Bizde atölye koşullarında işleyebileceğimiz toprağı aramaya koyulduk. Sonunda İslahiye, Maraş taraflarında başka kil topraklar mağaradan çıkıp sanayiye karışmış olduk. Şimdi gördüğünüz gibi betonarme yapıda atölye koşullarında bakarsanız bu meslek beton yapılarda tam anlamıyla sağlıklı bir şekilde yapılmaz. Çünkü ne yaparsanız yapınız bu binalar sıcak olur ve çömleklerde yarılmalar olur. Ama biz bu sorunu toprağımızın içerisine inceltim dediğimiz silis katarak bunun yarılmasını engelledik. Şu an halen, 18 yıldan bu yana Gaziantep Küsget bölgesinde faaliyetimizi ustam bize bir çömleğin yapılışını aşamalarıyla birlikte kısaca anlatır mısınız?-Öncelikle Maraş, İslahiye taraflarından getirdiğimiz kili atölyemize boşaltırız. Bu kilin çok temiz olması gerekiyor. İçerisinde taş ve benzeri şeylerin yanı sıra, kireç yapıcı maddelerin olmamasına dikkat ederiz. Yani en az aktarlarda satılan kil kadar temiz olması lazım. İçeri yığdığımız bu kili, içerisine silis dediğimiz inceltimi katarak akşamdan ıslatırız. Sabaha kadar bu mayalanır. Sabah geldiğimizde yumuşamış olan bu karışımı karma makinelerimize aktarırız. Orada iyice karılan kil silindire akar. Silindirden üç sefer geçiririz. Böylece içerisinde kalmış taş ve benzeri maddeler de yok olur. Buradan vakumlama makinesine geçilir ve artık ustanın işleyebileceği duruma gelmiş olur. Usta bunu işleyerek çömlek veya diğer ürünler haline getirir. Bunun belli bir berkime tavı vardır. O süreden sonra yüzü temizlenir ve tekrar iskelede kurumaya bırakılır. İyice kuruyan çömlekleri ocakçılarımız fırına dizerler. Fırınlarımızda 800-850 derecede 12 saat pişirildikten sonra soğutulur ve boyamaya alınır. Önce yüzüne bir astar atılır. Astardan sonra boyanır. Boyama işleminden sonra verniklenir. Son olarak da nakışlanır ve bu işlemleri bütün ürünlerinizde mi uyguluyorsunuz, yoksa kullanım alanlarına göre farklılık gösteriyor mu?-Hayır. Turşuluk, salçalık, zahirelik vs. amaçlı kullanılan çömleklerimizin fırınlama ve boyama aşamaları daha farklıdır. Tabi nerdeyse üretimini durdurduğumuz yeşil çömleği anlatmamıştım. Bunlara daha hassas işçilik gerekiyor. Örneğin bu çömlekleri 1000-1100 derecede odun ateşinde sır tabakası çok hassas olduğundan alevinin temiz olması lazım. Bu yüzden odun ateşinde pişiriyoruz. Oysa diğer ürünlerimizde talaş ateşi kullanıyoruz. Ayrıca rutubetli ve serin ortamlarda yüzünde dökülme olmaması için iki sefer sizin için nerdeyse bir yaşam biçimi olmuştur. Bu yaşam biçimi içerisinde mesleğinize ya da size özgü mani, türkü, tekerleme, fıkra, öykü var mı?-Öyle önemli sayılabilecek şeylerimiz yok. Yalnız bizde de bütün mesleklerde olduğu gibi işe alacağımız ustaları onlara çaktırmadan sınarız. Ustalık marifetini denemek için önce onlara bir testi taptırırız ve geriden izleriz. Böylece el becerisi, çalışma şekli, sabrı ve ahlâkı hakkında bilgi sahibi üçüncü kuşak olduğunu söylüyorsun. Peki senden sonra, yani dördüncü kuşak da olacak mı?-Bu çok zor. Artık kimse çömlek kullanmıyor. Onun yerine sağlıksız plastik kaplar kullanıyorlar. Eskiden işlerimiz çok iyi gidiyordu. Biz burada otuzbeş kişilik bir kadroyla çalışıyorduk. Şu an ancak sekiz-dokuz kişiye yetebilecek kadar işimiz var. O da süs eşyası, vazo, saksılık vb. işler yapıyoruz. Bunu da son zamanlarda piyasayı işgal eden ucuz Çin malları baltalıyor. Bu üretimimizi nerdeyse durma noktasına getirdi. Ben bundan iki yıl önce bir ürünü 750 bine satarken, bugün aynı ürünü 600 bine satmak zorunda kalıyorum. Kâr edemiyoruz ama sanki kendi yevmiyemize çalışıyormuşuz gibi bir durum çabamız dükkânımızı kapatmamak için. Antep’te bu meslek ölmesin diyedir… Zaten hiçbir devlet güvencemiz de yok. Dolayısıyla bizim geleceğimiz karanlık…-Gaziantep’te bu işi yapan kaç esnaf kaldı?-Antep’te iki esnaf kaldık. Biri ağabeyim, diğeri de benim. Gördüğün gibi biz de sallantıdayız, her an Türkiye’de bu işi hâlâ yapan var mı?-Evet. Ankara-Gölbaşı’nda, Avanos’ta var. Ama genel anlamda İzmir’de yapılıyor. İzmir-Menemen bu işin en çok yapıldığı yer. Hatta İzmir’den, başta Hollanda olmak üzere birçok Avrupa ülkesine ihracatı bile yapılıyor. Tabi daha çok saksılık ve süs eşyası olarak…-Sayın ustam bize zaman ayırıp verdiğin bu değerli bilgiler için çok teşekkür ediyorum. resim;M. Ali DİYARBAKIRLIOĞLUalıntı

vazo boyama sanatına ne denir