VeAllah, sana azîz bir zaferle yardım etsin. (Fetih 3) Bir şeyi dilediği zaman, O nun emri o şeye ancak Ol! demektir. O da hemen oluverir. (Yasin 82) Her şeyin hükümranlığı elinde olan Allah ın şanı yücedir! Siz yalnız O na döndürüleceksiniz. (Yasin 83) Allah'tan yardım ve yakın bir fetih. Ve mü'minleri müjdele.(Saf 13). İddiayagöre Esad'ın "Yeni taktiklerim" diye bahsettiği hamlelerden ilki, 16 aylık isyan hareketine karşı mücadeleyi bugüne kadar sürdüren "yaşlı generalleri emekli etmek" oldu. HalisHoca (Ebu Hanzala) - Tevhid Dersleri. "Andolsun ki biz her ümmet arasında: “Allah’a ibadet/kulluk edin ve tağuttan kaçının.” (diye tebliğ etmesi için) resûl göndermişizdir." (16/Nahl, 36) Müslim kadınlar Allah’ın dinine nasıl yardım edebilirler? Halis Hoca (Ebu Hanzala) Müslim kadınlar Allah’ın dinine nasıl İSRÂVE Mİ'RAC E zü billâhi mineş-şeytànir-racîm. Bismillâhir-rahmânir-rahîm Rabbişrahlî sadrî, ve yessirlî emrî, vehlül ukdeten min lisânî, yefkahû kavlî Ve üfevvidu emrî ilallàh, innallàhe basîrun bil-ibâd Elhamdü lillâhi hakka NasrSûresi Hakkında. Nasr sûresi Medine döneminde nâzil olmuştur. Tam sûre olarak Kur’ân-ı Kerîm’in en son inen sûresidir. Vedâ haccı esnâsında Minâ’da indiği rivayet edilir. 3 âyettir. Sûre “Nasr” ismini, birinci âyette geçen ve “Allah’ın yardımı” mânasına gelen نَصْرُ اللّٰهِ (nasrullâh Fast Money. 1 İnsanlar bazen bir işin doğru olduğunu düşünürler ve diğer şeyler bir kenara, herkesin aynı işi yapmasını isterler. Buna göre tebliğ önemlidir ve herkes tebliğ yapmalıdır. Ancak, bu insanın kendine özgü tebliğ’ tanımıyla, genel ifade ile tebliğ’ değil. Birine göre, önemli olan tek şey İslami ilim edinmektir ve kendini işe verip kalan ömrün boyunca diğer her şeyi bir kenara atmalısın. Herkes alim olamaz, herkes gayri-müslimlere tebliğ yapan mükemmel bir davetçi olamaz. Herkes mükemmel bir savaşçı olamaz. İnsanlar farklı faklıdır. Hasan ibni Sabit diliyle savaşırdı, Halid ibni Velid kılıcıyala savaşırdı, Muaz ibni Cebel ilmiyle savaşırdı, Ömer ibni Hattab tavsiyeleriyle savaşırdı. O, Resulullah danışmanıydı. Ömer ibni Hattab aynı zamanda güçlü-kuvvetli bir adamdı. Onu okuduğumuzda onu savaş sırasındaki anlatımlarda pek rastlamadık. Ancak Halid ibni Velid, Zübeyr ibni Avvam’a çokça rastladık. Biz Ebubekir ve Ömer ibni Hattab’ı her zaman Resulullah sallalahu aleyhi ve sellem’in yanında ona tavsiyeler verirken bulduk. Demek ki; İnsanlar farklı farklıdır. İşte bu öyle bir şeydir ki sen bunu kendi başına bulmalısın. Sen hangi alanda iyisin? Bu, başka birinin sana söyleyebileceği bir şey değil. Sen akıl cihadını yapmalısın ve neyi Allah için nasıl yapabilirim bunu belirlemelisin. İlk önce kendinize şunu söyleyin “Ben Allah’ın bir kuluyum. Ben Allah’a hizmet edeceğim. Bunu en iyi şekilde nasıl yaparım? Allah’ın dinine en iyi şekilde hizmet etmek için gayretlerimi nasıl daha yararlı hale getirebilirim?” Bunu en iyi şekilde yapmalısın çünkü şuan bir savaşın içindesin. Yapacağın en iyi şeyin ne olduğunu bilmelisin. Kastettiğim, Allah’ın dinine nasıl hizmet edeceğinizi belirlemelisiniz. Başka herhangi birinin kopyası olmayın. Yapabileceğinizin en iyisini yapın. Bu herkesin önemle üzerine düşmesi gereken bir şey. Bunun üzerine düşünmelisiniz, buna zaman ayırmalısınız. Bu konuda düşünmelisiniz. Bunu tekrar tekrar düşünün. ..Ve daha sonra “Kendiniz için bir plan yapın, bu konunun üzerine gidin ve onu gerçekleştirin.” Enver el-Evlaki "Rahimehullah" Rahmet ayı olan Mübarek Ramazan Ayı’na girmiş bulunmaktayız. Ramazan Ayı’nda yapılan hayır ve hasenata kat kat sevap verildiği için Müslümanlar zekat ve sadakalarını haklı olarak bu ayda vermenin gayreti içine ki, yılın her gününde zekat ve sadaka verilebilir, verilmelidir de. Çünkü, insanların her zaman ihtiyacı olup ihtiyacı olanlara yardımlarda bulunmak da büyük sevaptır. Dinimiz İslam’da Zekat kesin emirle farz olup şartlarını taşıyan her Müslüman belirlenen miktarda zekatını vermek zorundadır. Zekat ve sadakanın faziletini bildiğimiz için üzerinde fazla durmadan kime, neden, nasıl yardım yapılması üzerinde duracağım. Üniversitede okurken bir gazetede okumuştum. Erzurum’da bir üniversite öğrencisi harçlığının bir kısmını sadaka olarak bir dilenciye verir. Genç öğrenci dilencinin yanından ayrılmadan dilenci cebinden bir marlboro sigarası çıkarıp yakar. Bu duruma sinirlenen genç “ben harçlığımdan para veriyorum sen marlboro içiyorsun” der, verdiği parayı dilenciden zorla geri alır. “Ben veririm, kim ne yaparsa yapsın” diyemeyiz. Allahcc rızası için verilen bir paranın Allahcc’ın haram kıldığı işlerde kullanılması bize yarar yerine zarar da verebilir. Öyleyse biz; ister zekat ister sadaka ve isterse başka bir ad altında yapacağımız yardımların nereye, kime verildiğine dikkat etmemiz zorunluluk arz etmektedir. Allahü Teâlâ, “Ey iman edenler! Eğer siz Allah’ın dinine yardım ederseniz, O da size yardım eder ve Allah yolunda ayaklarınızı sabit kılar, kaydırmaz.” Muhammed Sûresi,7 buyurmaktadır. İçinde bulunduğum ilmi seviye Ayet-i Kerime ve Hadis-i Şeriflere mana verecek yetkinlikte olmadığı için tefsirlere ve mesajlarına bakarım. Müfessirler “Allah'a yardım” ifadesinin Allahcc’ın emrini yerine getirmek dinine ve Resulüsavne yardım etmek manasında mecazı olarak açıklama imandan sonra siz, Allah'ın emirlerini yerine getirmek suretiyle dinine hizmet edersiniz Allahcc’ta size yardım eder, sizi düşmanlarınıza muzaffer kılar ve savaş alanlarında, cihad mevkilerinde ayaklarınızı kaydırmaz sizi üstün kılar, açıklamasına yer dinine yardım etmek cihattır. Her Müslüman Allahcc’ın dinine ilmiyle, malıyla, canıyla yardım ederek Allahcc’ın yardımına mazhar açıklamalarda cihat ile ilgili iki husus dikkat çekmektedir. Bunlar;1-Allahcc emirlerini yerine getirmek,2-İslam düşmanlarıyla savaşmak, Peygamber Efendimizsav Tebük seferinden dönüşte ashabına; " Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz." buyurunca Eshab-ı Kiram Efendilerimiz büyük cihadın ne olduğunu soruyorlar. Efendimizsav; nefse karşı verilecek mücadeleyi "büyük cihad" olarak başka bir Hadis-i Şerifte Efendimizsav, “Hakiki mücahit nefsine karşı cihad açan kimsedir” buyurmaktadır. Bir Müslümanın büyük cihadı yerine getirebilmesi için “İlim öğrenmeli”, “İlmiyle amel etmeli” ve “amellerini ihlas” ile yapması gerekmektedir. İlim, amel, ihlas olmadan hamasetle cihad olmaz! Bir Müslümanın dinini yaşayabilecek kadar ilim öğrenmesi farzdır. Âlimler buna “ilmihal” diyorlar. Ondan sonra öğrendiği ilmin gereklerini yerine getirerek amel etmeli ve bu amelleri ihlasla yani sadece ve sadece Allahcc’nın rızası için riyadan uzak yerine getirmelidir. Günümüzün en büyük cihadı, Allahcc’ın dinin öğrenilmesi, öğretilmesi, yaşanılması ve yaşatılmasıdır. Vereceğimiz zekat, sadaka ve diğer yardımları yaparken Allahcc’ın dinini öğreten kişi ve kurumların öncelikli olmasına azami derecede hassasiyet gösterilmelidir. Bunun dışındaki hiçbir etken bizi etkilememelidir. Yok efendim “bizim partiye oy vermediniz, bizim takımı tutmuyorsunuz, bizim mahalleden değilsiniz” gibi yaklaşımların hiçbir haklı tarafı olmayıp ölçümüz Allahcc’ın dininin öğretilmesi ve yaşatılması olmalıdır. Elbette ki, Tevbe Suresi 60. Ayette açıklanan zekat verilecek 8 kişiden diğerlerine de verilecek. Ancak, bugün Allahcc yolunda mücadele çok çok önemli ve öncelikli konumdadır. Yukarıda da açıklamaya çalıştığımız gibi herkes bulunduğu konum ve gücü nispetinde Allahcc’ın dinini öğretmeye çalışanlara yardım ederek kendisine yardım ettiğinin şuuruyla hareket etmelidir. Sonuç olarak; kime, neden, nasıl yardım yapılmasının bilinciyle hareket etmeliyiz. Günümüz toplumunda çok yaygın bir düşünce hâkimdir. “Din, kişiyle Allah arasındadır” ve “herkes inançlarını dört duvar arasında yaşamalıdır”. İnançların dışa dönük yaşanması ve yaygınlaştırılmaya çalışılması gereksiz, gösteriş amaçlı bir eylem olarak görülür ve bir kısım insan tarafından kınanır. Elbette çıkar ve gösteriş amacıyla dini konuları istismar eden insanlar her toplumda mevcuttur. Ancak hiçbir çıkar gözetmeksizin yalnızca Allah’ın sevgi ve rızasını kazanmak amacıyla O’nun dinine yardım eden samimi kişileri ayırt edebilmek gerekir. Allah yolunda samimi mücadele eden kişiler, gerekirse canlarını ve mallarını hiç düşünmeden bu uğurda harcarlar. Ayetlere tam iman ettikleri için, İslam’a ve Müslümanlara yardım ederek mallarının veya canlarının eksilmesinden korkmazlar. Çünkü Allah ayetlerinde, dinine yardım edene yardım edeceğini ve ayaklarını sağlamlaştıracağını vaat eder. Ey iman edenler, eğer siz Allah’a Allah adına İslama ve Müslümanlara yardım ederseniz, O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sağlamlaştırır. Muhammed Suresi, 7 Bir Müslüman’ın en önemli görevlerinden biri, çevresindeki insanlara Kuran ahlakını anlatmak ve onları Allah’a iman etmeye teşvik etmektir. Kuran’da Müslümanların insanları uyarmalarıyla ilgili çok açık ve kesin hükümler vardır. Bunlardan bir tanesi Müddesir Suresi’nin 1. ve 2. ayetlerinde bildirilmiştir “Ey bürünüp örtünen, kalk ve bundan böyle uyar.” Müddessir Suresi, 1-2 Allah Şuara Suresi’nin 214. ayetinde “Öncelikle En yakın hısımlarını aşiretini uyar.” buyurmuştur. Bir başka ayette ise yarattığı tüm nimetleri durmaksızın anlatmamızı emretmiştir. “Rabbinin nimetini durmaksızın anlat.” Duha Suresi, 11 Samimi bir Müslüman, Kuran’da Rabbinin emrettiği tüm ayetleri titizlikle yerine getirmeye gücü yettiğince gayret eder. Sadece namaz kılıp oruç tutarak, yaptığı kadarını yeterli bulup tebliğ ayetlerinden kendini muaf görmez. Rabbinin nimetini anlatacak fırsatı olup da insanların tepkilerinden çekinerek bu ibadeti yerine getirmeyen kişi, eline geçen ecir fırsatını kaçırmış olur. Oysa Allah insanların değil, yalnızca Kendi rızasının gözetilmesini emreder. İslam dininin yaygınlaşması için çaba sarf etmeyen insanlarla, hayatlarını Allah yoluna adayan, 24 saatlerini bu uğurda kullanan insanlar elbette Allah katında eşit değildir. Allah, mallarıyla ve canlarıyla cihat edenleri oturanlara göre üstün kılmıştır. Mü’minlerden, özür olmaksızın oturanlar ile, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler eşit değildir. Allah, mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri oturanlara göre derece olarak üstün kılmıştır. Tümüne güzelliği cenneti va’detmiştir; ancak Allah, cihad edenleri oturanlara göre büyük bir ecirle üstün kılmıştır. Nisa Suresi, 95 Müslüman’ın en birinci mesleği mümin olmaktır. Mümin olmanın tüm gereklerini yerine getirirken, aynı zamanda çevrelerindeki kişileri de teşvik etmekle sorumludurlar. Kuran’da, inananların tüm hayatlarını tebliğ, yani dinlerini anlatmak üzerine bina etmeleri gerektiği bildirilir. İman edenler işlerini, yerleşim yerlerini, yaşam biçimlerini bu sorumluluklarına göre düzenlerler. Bir Müslüman için, Allah’ın varlığı ve gücünün tüm insanlar tarafından bilinmesi, insanların sonsuz cehennemden haberdar edilerek dünyadaki amellerinden sorguya çekileceklerinin hatırlatılması, kendi eğlencesi ve rahatından çok daha önemlidir. İyi insan olmanın yeterli olduğunu düşünen pek çok insanın gaflet uykusundan uyanması ve din ahlakını yaşamadıkları takdirde nasıl bir sonun kendilerini beklediğini öğrenmeleri konusunda ellerinden gelen çabayı gösterirler. Allah’ın müminlere olan bu emri bir ayette şöyle ifade edilmiştir “İşin hükme bağlanıp biteceği, hasret gününe karşı onları uyar; onlar bir gaflet içindedirler ve onlar inanmıyorlar.” Meryem Suresi, 39 Müslümanlar çok önemli olan tebliğ ibadetini yerine getirirken yine ayetler ışığında hareket ederek yumuşak ve güzel sözle insanları İslam’a davet ederler. Allah’tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi… Ali İmran Suresi, 159 Asla “Dinde zorlama ve baskı yoktur…” Bakara Suresi, 256 Unutmamak gerekir ki tebliğ yapılan kişi, şayet kaderinde iman etmek varsa Allah’ın izni ve dilemesi ile imanı tercih eder. İnsanlar iman etmiyor diye üzüntü duymak mümine yakışan bir tavır olmaz. Allah merhamet edenlerin en merhametlisidir. Bir ayetinde Rabbimiz, peygamber efendimiz sav’i bu konuda şöyle uyarmıştır Şimdi onlar bu söze Kur’an’a inanmayacak olurlarsa Sen, onların peşi sıra esef ederek kendini kahredeceksin öyle mi? Kehf Suresi, 6 Müslümanlar, hiçbir konuda kendilerini yeterli görmeden, bir saat sonra ölecekmiş gibi ahiretleri için var güçleriyle çalışmalı ve bunu kendilerine görev edinmelidirler. Amaca giden araçlara dua mahiyetinde sarılarak, Allah’a kul olmanın bütün gereklerini eksiksiz yerine getirip, ahirette Rablerinin yüzünü ve hoşnutluğunu kazanmak için yaşamlarını, ölümlerini, kısacası her şeylerini Allah’a adayarak yaşamalıdırlar. De ki “Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah’ındır.” En’am Suresi, 162 İbrahim Akın Rahmet ayı olan Mübarek Ramazan Ayı’na girmiş bulunmaktayız. Ramazan Ayı’nda yapılan hayır ve hasenata kat kat sevap verildiği için Müslümanlar zekat ve sadakalarını haklı olarak bu ayda vermenin gayreti içine girmektedirler. Elbette ki, yılın her gününde zekat ve sadaka verilebilir, verilmelidir de. Çünkü, insanların her zaman ihtiyacı olup ihtiyacı olanlara yardımlarda bulunmak da büyük sevaptır. Dinimiz İslam’da Zekat kesin emirle farz olup şartlarını taşıyan her Müslüman belirlenen miktarda zekatını vermek zorundadır. Zekat ve sadakanın faziletini bildiğimiz için üzerinde fazla durmadan kime, neden, nasıl yardım yapılması üzerinde duracağım. Üniversitede okurken bir gazetede okumuştum. Erzurum’da bir üniversite öğrencisi harçlığının bir kısmını sadaka olarak bir dilenciye verir. Genç öğrenci dilencinin yanından ayrılmadan dilenci cebinden bir marlboro sigarası çıkarıp yakar. Bu duruma sinirlenen genç “ben harçlığımdan para veriyorum sen marlboro içiyorsun” der, verdiği parayı dilenciden zorla geri alır. “Ben veririm, kim ne yaparsa yapsın” diyemeyiz. Allahcc rızası için verilen bir paranın Allahcc’ın haram kıldığı işlerde kullanılması bize yarar yerine zarar da verebilir. Öyleyse biz; ister zekat ister sadaka ve isterse başka bir ad altında yapacağımız yardımların nereye, kime verildiğine dikkat etmemiz zorunluluk arz etmektedir. Allahü Teâlâ, “Ey iman edenler! Eğer siz Allah’ın dinine yardım ederseniz, O da size yardım eder ve Allah yolunda ayaklarınızı sabit kılar, kaydırmaz.” Muhammed Sûresi,7 buyurmaktadır. İçinde bulunduğum ilmi seviye Ayet-i Kerime ve Hadis-i Şeriflere mana verecek yetkinlikte olmadığı için tefsirlere ve mesajlarına bakarım. Müfessirler “Allah'a yardım” ifadesinin Allahcc’ın emrini yerine getirmek dinine ve Resulüsavne yardım etmek manasında mecazı olarak açıklama getirmişlerdir. Yani, imandan sonra siz, Allah'ın emirlerini yerine getirmek suretiyle dinine hizmet edersiniz Allahcc’ta size yardım eder, sizi düşmanlarınıza muzaffer kılar ve savaş alanlarında, cihad mevkilerinde ayaklarınızı kaydırmaz sizi üstün kılar, açıklamasına yer vermişlerdir. Allahcc’ın dinine yardım etmek cihattır. Her Müslüman Allahcc’ın dinine ilmiyle, malıyla, canıyla yardım ederek Allahcc’ın yardımına mazhar olur. Yukarıdaki açıklamalarda cihat ile ilgili iki husus dikkat çekmektedir. Bunlar; 1-Allahcc emirlerini yerine getirmek, 2-İslam düşmanlarıyla savaşmak, Peygamber Efendimizsav Tebük seferinden dönüşte ashabına; " Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz." buyurunca Eshab-ı Kiram Efendilerimiz büyük cihadın ne olduğunu soruyorlar. Efendimizsav; nefse karşı verilecek mücadeleyi "büyük cihad" olarak buyurmuşlardır. Yine başka bir Hadis-i Şerifte Efendimizsav, “Hakiki mücahit nefsine karşı cihad açan kimsedir” buyurmaktadır. Bir Müslümanın büyük cihadı yerine getirebilmesi için “İlim öğrenmeli”, “İlmiyle amel etmeli” ve “amellerini ihlas” ile yapması gerekmektedir. İlim, amel, ihlas olmadan hamasetle cihad olmaz! Bir Müslümanın dinini yaşayabilecek kadar ilim öğrenmesi farzdır. Âlimler buna “ilmihal” diyorlar. Ondan sonra öğrendiği ilmin gereklerini yerine getirerek amel etmeli ve bu amelleri ihlasla yani sadece ve sadece Allahcc’nın rızası için riyadan uzak yerine getirmelidir. Günümüzün en büyük cihadı, Allahcc’ın dinin öğrenilmesi, öğretilmesi, yaşanılması ve yaşatılmasıdır. Vereceğimiz zekat, sadaka ve diğer yardımları yaparken Allahcc’ın dinini öğreten kişi ve kurumların öncelikli olmasına azami derecede hassasiyet gösterilmelidir. Bunun dışındaki hiçbir etken bizi etkilememelidir. Yok efendim “bizim partiye oy vermediniz, bizim takımı tutmuyorsunuz, bizim mahalleden değilsiniz” gibi yaklaşımların hiçbir haklı tarafı olmayıp ölçümüz Allahcc’ın dininin öğretilmesi ve yaşatılması olmalıdır. Elbette ki, Tevbe Suresi 60. Ayette açıklanan zekat verilecek 8 kişiden diğerlerine de verilecek. Ancak, bugün Allahcc yolunda mücadele çok çok önemli ve öncelikli konumdadır. Yukarıda da açıklamaya çalıştığımız gibi herkes bulunduğu konum ve gücü nispetinde Allahcc’ın dinini öğretmeye çalışanlara yardım ederek kendisine yardım ettiğinin şuuruyla hareket etmelidir. Sonuç olarak; kime, neden, nasıl yardım yapılmasının bilinciyle hareket etmeliyiz. Allah yoluna davet nasıl olmalıdır?İnsan, sahip olduğu güzelliklerden başkasının da istifade etmesini ister. Hele bu güzellik, insana dünyada müthiş bir huzur, âhirette sonsuz bir saadet sebebi ise, bir rahmet çağlayanı gibi bu güzelliği herkesle paylaşmaktan büyük bir haz alır. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile diğer peygamberân-ı izâm ve Allah dostları, yakînen hissettikleri îman heyecan ve lezzetini, başka insanlara da tattırabilmek için gece gündüz çalışmışlardır. Çünkü onlar neredeyse Cennet’in kokusunu alacak kadar ona yakın olmuşlar ve yine Cehennem’in sıcaklığını hissedecek kadar ondan korkmuşlardır. Bu sebeple insanların göz göre göre kendilerini ateşe atmalarına hassas gönülleri elvermemiştir. Peygamber Efendimiz’in gönül dünyasını şu âyet-i kerîme ne güzel ifade eder “Rasûlüm! Onlar îman etmiyorlar diye neredeyse kendine kıyacaksın!” eş-Şuarâ, 3 Peygamber Efendimiz’in, kendisinin insanları ateşten kurtarmak için gayretini anlatan şu hadîs-i şerifi de çok mânidardır “Benim ve sizin durumunuz; ateş yakıp da ateşine cırcır böcekleri ve pervaneler düşmeye başlayınca, onlara engel olmaya çalışan adamın durumuna benzer. Ben sizi ateşten korumak için kuşaklarınızdan tutuyorum, siz ise benim elimden kurtulmaya, ateşe girmeye çalışıyorsunuz.” Müslim, Fezâil, 19; Ayrıca bkz. Buhârî, Rikâk, 26; Tirmizî, Edeb, 82 Allâh’ın dinine dâvet eden peygamber ve evliyâullah, her ne kadar kendi gözleriyle görmüş gibi Cennet ve Cehenneme inanmış olsalar ve insanları Cennet’e dâvet için canhıraş bir şekilde gayret gösterseler de insanların bir kısmı Allâh’a inanmayı, bir kısmı da inkârı seçmiştir ve seçecektir. Çünkü her iki sonsuz mekân için de “gönüllüler” bulunması, dünyanın kuruluş hikmetidir. Bu dünya, büyük bir imtihan âlemidir. Herkes kendi irâde ve tercihleri neticesinde Cennet veya Cehennem’e gidecektir. Ve insanları Cennet’e zorlayarak götürme emri, vazifesi yahut sorumluluğu Peygamber Efendimize dahî verilmemiştir. Âyet-i kerimede bu husus şöyle ifade buyrulur “O hâlde Rasûlüm!, öğüt ver. Çünkü sen sadece öğüt vericisin. Onların üzerinde bir zorba değilsin.” el-Ğâşiye, 21-22 ALLAH YOLUNA DAVET DÜSTURU Bu sebeple Allah yoluna dâvet eden kimseler, Peygamber Efendimize tâlim edilen şu düsturla insanları çağırmayı prensip edinmişlerdir “Rasûlüm! Sen Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidâyete erenleri de hakkıyla bilir.” en-Nahl, 125 Tebliğ, candan olmalı ve gönüllere ulaşmalıdır. Baskı, kavga, cedel ve tartışmalarla muhatabı susturmak mümkündür; ancak bu metotla onu iknâ etmek ve gönlüne girmek mümkün değildir. Bu sebeple Yunus Emre, asırlar öncesinden “Ben gelmedim dâvî kavga için Benim işim sevi için. Dostun evi gönüllerdir Gönüller yapmaya geldim.” demiş ve onun çağrısı pek çok gönülde tesirini göstermiştir. Bugün de Allâh’ın dinine yardım etmek isteyenler, insanların gönlüne ulaşacak yolları bulmalıdırlar. Kaynak Zâhide Topçu, Şebnem Dergisi, Sayı 187 İslam ve İhsan

allah ın dinine nasıl yardım edilir