OKB Terapisi , düşünce ve davranışları yöneten en etkili çözüm yoludur. Bu noktada daha önceden de bahsettiğimiz gibi Bilişsel Davranışçı Terapi kullanılır. Diğer yandan Maruz Kalma Terapisi de Obsesif Kompulsif Bozukluk sürecinde etkilidir. Bilişsel çarpıtma sürecini terapide ele almamız gerekir.
Bilişsel davranışçı terapi teknikleri nelerdir? Bilişsel kognitif çarpıklıkları bulmak; başlangıç tekniklerinden biridir. Bu teknikte bir liste oluşturularak kişiyi rahatsız eden, endişe uyandıran, günlük hayatını etkileyen sorunlar tespit edilir.
Bilişseldavranışçı terapi (CBT), olumsuz veya yararsız düşünce ve davranış kalıplarını tanımanıza yardımcı olan bir tedavi yaklaşımıdır. CBT, duygularınızın ve düşüncelerinizin eylemlerinizi nasıl etkileyebileceğini belirlemenize ve keşfetmenize yardımcı olmayı amaçlamaktadır. Bu kalıpları fark ettikten
Cinselterapi yöntemleri arasında davranışçı, bilişsel, Masters ve Johnson yaklaşımlı, psikanalitik, sistemik, modern çift ve bireysel psikoterapi teknikleri yer almaktadır. Bunların haricinde cinsel öykü yazma tekniği, bibliyoterapi yani danışana yararlı olabilecek kitap ve cd vb. önerme, grup toplantıları, flört
Fobik ne demek: kaçınma ve paniğe neden olabilecek dozda, mantıksız bir korku yaşamaktır. Fobiler, nispeten yaygın gözlenen bir anksiyete bozukluğu türüdür. Fobiler, maruz kalma ve korku azaltma teknikleri kullanılarak bilişsel davranışçı terapi ile tedavi edilebilir. Çoğu durumda, anksiyolitik veya antidepresan ilaçlar
Fast Money. Bilişsel davranışçı terapi teknikleri başta şunu hedefler Yanlış’ düşünce ve inanışları düzeltmek, öğrenilmiş alışkanlıkların yerine daha yapıcı alışkanlıklar kazanmak. Böylelikle psikolojik hastalıkların bulgularının üstesinden gelineceğine inanılır. Davranışlarımızın ve duygularımızın düşüncelerimize bağlı olduğu varsayımına dayanan bilişsel davranışçı terapiye göre ruhsal bozuklukların kökeninde yanlış düşünce ve inanışlar yatmaktadır. Kendi kendini gözlemleme Davranış değişikliğinin ön adımıdır. Davranışçı terapide sıklıkla pozitif bir değişikliğe gidebilmek için, öncelikle bireyin davranış şekillerini gözlemlemesi, notlar alması ve farkındalık kazanması istenir. Örnekler ⇒ Ders çalışma saatlerini artırmak isteyen öğrenci her gün kaç saat çalıştığını not alır. ⇒ Kişi daha aktif olabilmek için pedametre kullanmaya başlar. ⇒ Evlilik terapisi sürecinde eşler yaptıkları haftalık programda ne zamanlar çatıştıklarını ve bu kavgadan önce ve sonra gerçekleşen olayları not alırlar. Terapi sürecinde bunların incelenmeleri davranışlarının doğası hakkında onlara birçok öz farkındalık kazandırabilir. Örneğin; misafir ağırladıkları günlerin ertesinde tartıştıklarını fark edebilirler. Pekiştirme Takviye etmek, desteklemektir. Bir davranışın kişi tarafından daha fazla yapılması istendiğinde sözle, ya da davranışla ödüllendirmektir. Davranış pekiştirme sadece terapide değil, özellikle çocuk yetiştirirken sıklıkla kullandığımız bir yöntemdir. Danışan kendi kendini de davranışlarında yaptığı pozitif değişiklikler için ödüllendirebilir. Bu ödüller giderek şiddeti artan bir seyirde olabilir. Danışanın yakınları da ödüllendirme işleminde yardımcı olabilir. Aile terapisinde, ailenin nasıl çocuğun davranışlarını pekiştirebileceği sıklıkla konu olur. Terapistler de sıklıkla danışanlarının davranışlarını pekiştirirler. Örneğin; melankolik danışanlar genellikle aynı şeyleri yer ve kıyafetlerine çok özenmezler. Danışanının seansa öncesine göre daha özenli geldiğini gören terapist, kendisindeki farklılığı fark ettiğini belirterek pekiştirebilir bu davranışı. Eski davranışçı bir üniversite hocamın, danışanlarından bazı durumlarda, hedeflerini başarmaları durumunda daha az psikoterapi ücreti aldığını duymuştum. Rol oynama Rol oynama tekniği ile psikoterapist ve danışanı terapi seansı içerisinde farklı sosyal durumları prova ederler. Amaç danışanın yeni sosyal ilişkilerinde ortaya çıkabilecek olan pürüzlerle daha iyi baş edebilmesidir. Danışanın bu provalar ile sosyal kabiliyetleri artırılmaya çalışılır. Rol oynamanın temelinde daha yapıcı davranışları pekiştirme, korkulan uyarana karşı da duyarsızlaştırma yatar. Örnekler ⇒ Sosyal çekinceleri olan bir danışan psikoterapisti ile birisiyle tanışırken söze nasıl başlayabileceği konusunda provalar yapabilirler. ⇒ Danışan yüzleşmekde güçlük çektiği bir otorite figürü baba, patron… ile yapacağı konuşmayı, terapisti ile prova edebilir. Maruz bırakma terapisi Maruz bırakma terapisi exposure therapy yerine maruz kalma terapisi tanımı da kullanılır. Maruz bırakma terapisi özellikle kaygı ile ilgili psikolojik rahatsızlıkların tedavisinde kullanılır. Maruz bırakma terapisinde danışan korktuğu obje ile tehlikesiz bir ortamda yüzleşir. Zamanla bu objeye karşı duyduğu korkuya karşı duyarsızlaşması hedeflenir. Maruz bırakma belirli bir hiyerarşi içerisinde gerçekleştirilir. İlk deneyim sadece danışanın çekindiği objeyi hayal etmesi olabilir. Gözünün önüne getirir ya da resim gibi görüntüsüyle buluşması gibi temel adımlar atılabilir. Son yıllarda sanal gerçeklik ortamlarına da uyarlanmış maruz bırakma terapileri bulunmaktadır. Örnekler ⇒ Yılandan korkan danışan yılan fotoğraflarına bakmaya alışır. ⇒ Yükseklikten korkan birey her gün kendisini bir kat daha yukarı çıkmaya zorlar. ⇒ Her gün şiddet fotoğrafları gören çocuk, benzer tablolardan korkmamaya başlar. ⇒ Kendisini ilk defa aynada gördüğünde aşırı tepki veren bebek, her gün kendisini gördükçe alışır. Maruz bırakma ve tepki önleme Maruz bırakma ve tepki önleme terapisinde danışan korktuğu obje ile yüzleştirilir ve normalde vereceği kaçma davranışları engellenir. Belirli bir hayvana karşı çekince Danışanın giderek korktuğu hayvana daha fazla yakınlaşması hedeflenir. Bu hayvan kapalı bir kutu içerisinde kendisine sunulabilir. Uçak korkusu Birey grup eşliğinde duran bir uçağın içinde vakit geçirir. Farklı seanslarda giderek uçağın bir süre yerde hareket etmesi, daha sonra çok kısa uçuşlar yapması sağlanabilir. Sosyal fobi Danışan ilk önce terapistin yanında bir topluluğa yapacağı konuşmanın provasını yapabilir. Daha sonra sadece birkaç kişilik gruplara ve giderek artan sayıda kalabalık gruplarla bunu yapabilir. Takıntılar Birey her evden ayrıldığında kapıyı beş defa açıp kapatmaz ise kötü bir şeyler olacağına inanmaktadır. Danışanın evden ayrılırken kapıyı defalarca açıp kapaması engellenir. Bu engellemeler için ellerini bağlama gibi teknikler kullanılabildiği söylenir alan yayında. Fakat davranışçı terapi tekniklerinin yıllar içerisinde kendisini bilişsel davranışçı ve farkındalığa bıraktığını göz önünde bulunduralım. El bağlama gibi bir uygulamada bulunan bir uzmana ben hiç rastlamadım. Travma Sonrası Stres Bozukluğu Sanal gerçeklik uygulamaları ile TSSB Travma Sonrası Stres Bozukluğu yaşayan bireylere yardımcı olunabilir. Örneğin; TSSB geçiren askerler gördükleri kabuslara benzeyen savaş sahnelerine duyarsızlaşabilmektedir. Terapist eşliğinde rahatsız edici görüntüleri içeren videoları defalarca seyrederler. Agorafobi Açık alanlara çıkma korkusu Birey kontrollü olarak evden çıkmaya alıştırılır. Önce kısa mesafeler ve yakınları ile birlikte. Giderek bağımsız bir şekilde tek başına çıkabilir. Olumsuz temel düşünceler Albert Ellis’e göre akılcı düşünceler sağlıklı duygulara, akılcı olmayan düşünceler ise sağlıksız duygulara yol açar. Kişisel olarak algılama Her şeyi siyah ya da beyaz görme Seçici olarak olumsuz algılama Olumsuz duygularımızı negatif bir durumun varlığının kanıtı olarak görme Her şeyi olumsuz bir şekilde yorumlama Olumlu olan şeyleri görmezden gelme Aşırı genellemeler yapma Olayların yalnızca belirli bir noktasına dikkati yoğunlaştırma Bir olayın önem derecesini değişikliğe uğratma. Ya çok büyütme ya da çok küçültme Olumsuz düşüncelere örnekler Herkes beni sevmeli Herkesin taktirini kazanmalıyım Her şeyi mükemmel yapmalıyım Başarısızlıklarımın sebebi benim Başarılarım tesadüfi ve şans eseri Problemler çözülemez … Uzmanlar bilişsel davranışçı terapi tekniklerini kullanarak danışanlarının yukarıda sıralanan hatalı düşüncelerini değiştirmeye çalışırlar. Bunun için danışanlarına farklı düşünce alternatifleri sunarlar. Bilişsel davranışçı terapi sürecinde hastanın oldukça aktif olması gerekir. Olumsuz düşünceleri ortadan kaldırma Günlük tutma yöntemi ile bireyin davranışlarına, duygularına ve düşüncelerine olan farkındalığı artırılmaya çalışılır. Pozitif psikoloji alanında bu bağlamda şükran günlükleri tutulmaktadır. Farkındalık egzersizleri ile şimdiki ana odaklanarak davranışlar, düşünceler ve duygular biçimlendirilir. Geçmişin pişmanlıklarından ve geleceğin kaygılarından kurtulunmaya çalışılır. Düşüncelerin doğruluğunu sorgulama. Bilişsel davranışçı terapi tekniklerinin en önemlisi yanlış düşüncelerin doğruluğunu sorgulamaktır. Rahatlama egzersizleri özellikle farkındalık terapisi ile ön plana çıkmıştır. Ödevler. Yanlış düşünce şekillerinin farkına varabilmek için gözlemleme ödevleri verilebilir. Danışan terapideki kazanımlarını hayata uygulama egzersizleri yapabilir. Ödevler yazılı da yapılabilir. Örnek. Sosyal fobisi olan danışan sınıfa girdiğinde herkesi toplu selamlayabilir. Örnek. Sosyal çekinceleri olan bir danışandan hiç tanımadığı biriyle görüşmesi istenebilir. Kendi kendine yardım kitapları. Bilişsel davranışçı terapi tekniklerine uygun olarak hazırlanmış kitaplar yoluyla danışanlara yardımcı olunulmaya çalışılabilir. Kendi kendine yardım kitapları son yıllarda özellikle Amerika’da çok yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Kaliteleri tartışma konusudur. Bilgisayar destekli bilişsel davranışçı terapi uygulamaları yaygınlaştırılıyor. Gençler ve çocuklar için tasarlanmış olan bilgisayar oyunları kullanılmaya başlanmıştır. Bu programlar bilişsel davranışçı terapi teknikleri kullanılarak yazılmış programlardır. Yapay zeka teknolojisi ile birleştirilerek etkinlikleri artırılmaya çalışılmaktadır. Sanal gerçeklik de bunlara eklenmiştir. Bilişsel davranışçı terapide terapist daha yönlendiricidir. Daha direktiftir. Terapi etkinliği Olumsuz temel düşünceleri çocuklarda çalışmak için hazırlamış olduğum etkinliği buradan .pdf olarak indirebilirsiniz. Negatif düşüncelerim. Akılcı düşünceler Bilişsel davranışçı terapiye göre akılcı düşünceler şu özelliklere sahiptirler; Toplumsal gerçekliği ve kuralları kabul eder ve büyük ölçüde buna uyar. Yaşamı kolaylaştırır. İçsel ve çevresel çatışmaları en aza indirger. Bireyin amaçlarına etkin bir şekilde ulaşabilmesine yardımcı olur. Farkındalık temelli bilişsel davranışçı terapi teknikleri Şimdiki ana odaklanmak Danışandan bilinçli bir şekilde şimdiki zamana odaklanması istenir. Bu sırada akıldan geçen düşüncelere karşı yargılayıcı olmamak önem arz eder. Farkındalık terapisi bireyin geçmişin pişmanlıklarından ve gelecek endişelerinden uzaklaşmasını öngörür. Meşgul eden düşüncelerden uzaklaşmak Danışan zihnini meşgul eden düşüncelerden iyi ya da kötü uzaklaşmaya davet edilir. Vücut taraması Terapist danışanından dikkatini sırayla vücudunun belirli bölgelerine yöneltmesini ister. Yoga egzersizleri Farkındalık terapisini zenginleştirilebilir yoga egzersizleri. Danışanın stresle baş etmesine yardımcı olabilir. Vücut farkındalığını artırabilir. Nefes egzersizleri Hasta dikkatini nefes alış verişine verir. Nefese odaklanmak oldukça sık kullanılan bir egzersizdir. Zira diğer konsantre olabileceğimiz nesnelerin aksine, nefesimiz sürekli yanımızdadır. İlginizi çekebilir Çocuklarla farkındalık nefes çubuğu etkinliği Farkındalık meditasyonu Farkındalık terapisinde uygulanan başlıca tedavi yöntemidir. Psikoterapist danışanının tüm düşüncelerinin şimdiye odaklamasını ister. Düşüncelerden uzaklaşarak başka yerlere dağıldığı fark edildiğinde, yargısız ve açık bir bilişle yeniden şimdiki zamana dönülür. Terapist danışanıyla birlikte içinden geçen düşüncelerin yarattığı duygu ve hislerin meydana getirdiği fiziksel duyguların farkına varmaya çalışır. Bilişsel davranışçı terapi etkinlikleri Çıktı alıp uygulayabileceğiniz farklı terapi etkinlikleri hazırladım. Bilişsel çarpıtma cognitive distortion Felaketleştirme catastrophizing Alternatif problem çözme şekilleri Bu etkinlikte danışanlarınıza şu gibi sorular sorabilirsiniz Hangileri işe yarıyor? – Hangilerini denemek isterim? – Problemimi çözmek için neler yapabilirim? -Bu stratejilerden hangilerini kullanıyorum? Öfke kontrolü 5 Derin nefes Olumsuz düşünceler Aklımdan geçen düşünceler Öfke kontrölü Değerlerim İç seslerimiz Olumsuz düşünceler Aklımdan geçenler ve Söyleyebileceklerim Pozitif iç sesim Kafamın içinden neler geçiyor
İlk kez 20. Yüzyılın başlarında görülen deney ve gözleme dayanan bilimsel yöntem, psikoloji alanında davranışçı kuramla birleşmiştir. Davranışçılık, uzun bir zaman psikanalizin etkisi altında kalmış ve başlı başına bir alan çalışması şeklinde kendini gösterememiştir. 20. Yüzyılın ortalarına doğru bu etkiden biraz daha ayrılarak kendini göstermeye başlamış olup, modern bilimsel yöntem üzerinde önemli etkileri olmuştur. Ortaya çıktığı ve üzerine yapılan çalışmalar nedeniyle tüm dünyada farklı şekillerde çalışma prensipleriyle birleştirilmiş olup farklı şekillerde ele alınmıştır. Hem döneme önemli izler bırakan Nazizm ve Faşit ideoloji olsun, hem devamında ABD ve Sovyet Rusya’da da çalışmalar yapılmıştır. Davranışçılık üzerine yapılan çalışmalardan en önemlisini Pavlov gerçekleştirmiş, çalışmanın konusunu klasik koşullandırma üzerine oluşturmuş ve köpeklerin sindirim sistemini kullanarak bu çalışmayı tamamlamıştır Türkçapar M. Hakan, Sargın A. Emre; Bilişsel Davranışçı Psikoterapiler Tarihçe ve Gelişim 3-5. Genel Olarak Bilişsel Davranışsal Terapi Klinik çalışmalarda ve deneysel davranışçı kurama gereken uyumun gösterilmemesi ve davranışçılığın açıklanamaması nedeniyle bilişsel model ortaya çıkmıştır. Bu hususta davranışçılığın etkisini azaltan en önemli etmenlerden biri hayvanların herhangi bir davranışı tekrar etmeksizin öğrenebildiklerinin görüntülenmesidir. Ancak davranışçı teoriye göre pekiştirme şartı öğrenmenin esas odağıdır. Tolman’ın yaptığı fare deneyi üzerine herhangi bir pekiştirme söz konusu olmaksızın labirentin içine bırakılmıştır ve labirentte gezinen farelerin gelişigüzel şekilde gezinmesiyle birlikte aynı zamanda da labirentin yapısına ilişkin bilişsel haritayı da zihinsel şekilde öğrenmektedirler Tolman 1948. Zaman içinde davranışçılığı arka planda bırakan bir diğer etmen de geçen zamanla birlikte hız kazanan bilimsel çalışmalardır. Bilişsel bakışın psikoloji alanında yer edinmesi ve teknolojinin gelişmesiyle birlikte bilginin işlenme süreci de değişim göstermiştir. Bunun yanı sıra davranışçılık, 60’lı yıllarda psikoloji dünyası için arz ettiği önem 70’li yıllardan itibaren bu saygınlığını yitirmeye başlayarak bilişsel kuram üzerine yoğunlaşılmaya başlanmıştır. Bu alanda psikolog George Kelly’nin geliştirmiş olduğu kişisel yapılar kuramı, bilişsel yapıların öne çıkan nedenlerinden ötürü önem kazanmaktadır. Diğer insanlara ilişkin kuramlar ya da belirli öngörülere ilişkin geliştiren kuramlar, diğer insanlara uygulanarak kontrol edilmeye çalışılır ve zihnimizi doldurduğu söylenirdi. Kişisel tüm kuramlar yapılar sisteminin bir parçasını oluşturmakta kişinin belirli bir zamanda bu ikisi arasında bir yerde yer aldığını ifade ederdi Hjelle, 1992. Bilişsel Terapi 1960 yılında T. Beck tarafından temelleri atılarak ruh ve sinir sağlığı için önem arz eden bir çalışama alanı olan bilişsel terapi, bilimsellik kazanması ve kabul edilebilir olması için yapılan denemeler sonucunda kanıtlanması gerektiği için bu teknikle zaman içinde birçok çalışma yapılmıştır. Temel amacı ve kullanılış yapısı incelendiğinde bilişsel davranışçı tedaviye benzediği görülmektedir. Günümüze kadar farklı şekillerde gelişim ve değişim göstermiş olup problemlere uyarlanan Bilişsel Davranışçı Terapi, bugünkü haline geldiğinde revize edilmiş ve bilişsel sistemde terapist kişinin inanç ve düşüncesinde değişiklikler yapılması için çalışma alanı haline gelmiştir. Dil, din, ırk, cinsiyet, yaş, sosyoekonomik düzey ve gelir düzeyi gibi birçok kategorideki insana uyarlanmış ve sonuçlar vermiştir Judith S. Beck, Cognitive Behaviour Therapy Basics and Beyond. Bilişsel Davranışçı Terapi’nin tedavi olarak kullanılan ve etkin bir tedavi yöntemi olduğunu da ortaya koymuştur. Bilişsel açıdan bakıldığında da hastaların düşünce akışlarına yönelik duyguların eşlik ettiği saptanmıştır. Bunun yanı sıra bilişsel davranışçı terapi, sorun çözme becerileri üzerine yapılan çalışmalarda, sorun çözme yetisi odaklıdır. Kişinin yaşadığı durumu değerlendirme altına alırken duygu ve davranışlarda da değişiklikler yapacağına inanılmaktadır. Teröpatik çalışma bilişsel davranışçı terapi için elzem niteliktedir. Çünkü bir terapistin terapi sürecine başlaması için bilişsel iknanın olması gerektiği bilinmektedir ve bunun için de danışan ve terapistin uyumlarının da göz önünde bulundurulması gerekir. Terapötik ittifakın kurulmadığı bir hususta yapılan çalışma sonucunda elde edilen verilerin de sağlıklı veriler olduğunu söyleyebilmek zordur. Bu nedenle de işbirliği ve güven önem arz eden hususlardır Beck, Tedaviye Genel Bakış Danışanın rahat ifade edebildiği ve hissedebildiği durumlarda görüşmenin sonucu daha verimli olmaktadır. Gereken ittifakın sağlanarak verimli bir çalışma elde edebilmek, tedavi boyunca kararın tek yönlü izdüşüm içermemesi ve alınan kararlar sonrası dönütlerin sağlanması gereklidir. İletişim açısından değerlendirme yapıldığında yalnızca sözlü iletişimin olması yetersiz bir tanım olur. Danışanın jest, mimik, vücut hareketleriyle, diğer bir ifadeyle beden dilinden ne anlattığını anlamak ve bunlara da kendimizi ifade edebilecek şekilde karşılık vermek gerekir. Tedavinin genel amacı terapideki tüm süreci danışan açısından anlaşılabilir kılmaktır. Bu açıdan, terapi süreci boyunca danışanın süreçle ilgili edindiği bilginin öğretilenle tutarlı olması gerekir. Bu husustaki eksiklik ve belirsizlikler danışan açısından tedirginlik oluşturabilecek niteliktedir. Beck, Bilişsel davranışsal terapide danışana yüklenen ödevler de önemli bir yer tutmaktadır. Öncelikle ödevler belirsizlik içeren ve danışanın kafasında soru işaretleri yaratan noktalarda konunun danışan tarafından pekiştirilmesini ve konuya hakimiyetini sağlar. Bunun yanı sıra danışanın terapi seansına kadar hazılanmasını ve sürece olan hakimiyetinin artmasını da destekler. Ödevlerin konuyla olan uyumu danışanın olumsuz nitelikte düşüncelerinin önüne geçmekte ve aynı zamanda da konuyla ilgili daha detaylı bilgi olmasını da sağlar Beck, Bilişsel açıdan tekrar öğrenmeyi destekleyen bu davranış, danışan açısından konunun daha net şekilde anlaşılmasına ve benimsenmesine de sebebiyet verir. Davranışlar çalışmalar ve ödevlerin danışan üzerinde pekiştirme hususunda önemi büyüktür. Bilişşsel Davranışsal Teoride Temel İlkeler Bilişsel davranışsal teoride yapılan çalışmaları farklı başlıklar altında incelemek mümkündür. Bu kategorizasyonu yapmanın esas amacı, çalışmaların daha iyi yorumlanmasını ve anlaşılmasını sağlamaktır. Vaka Formülasyonu Klinik tablo uyarınca hazılanan çalışmalarda değişkenliğe tabi olan hususlar, terapinin sonuna kadar aktif şekilde kullanılıyor olması önemli hususlardan biridir. Bu formülasyon sayesinde niteliğe haiz olacak vaka formülasyonunda işlevi olacak husus psiko-eğitim ve terapidir. Bieling ve Kuyken 2003’a göre bu duurm kanıta dayanan çalışmalarda önemli bir yeri vardır. BDT’nin birçok teknikleri içerdiğini ve hastaların semptonlarında, o kişiye özgülenen kültürel ve gelişim açılarından bakmada yardımcı mahiyetinde etkisi olduğunu savunurlar. Kendal ve arkadaşları 1999, vakıa çalışmasında tüm bu teniklerin boğulmak üzere birinin oksijeni şeklinde tanımlarlar. Bilişsel davranışçı teori ve aynı zamanda da terapiyi teknik ifadelerle açıklayabilmek amacıyla mecazi anlatımdan faydalanarak açıklamalarda bulunmuşlardır. Kuyken ve arkadaşları 2008 da vaka formülasyonunun açıklanması amacıyla tıpkı bir klinik pusula niteliği taşıdığını söylerler. BDT’nin kapsadığı temel kavramların harita-pusula mecazı ile anlatıldığı ifadelerde, bilişsel davranışçı terapinin kılavuzu olan bir keşif eşliğinde kat edilen yol şeklinde ifade ederler. Terapi süreci de bir yolculuğa benzetilmekle birlikte, yolu yürümesi gereken kişinin de hasta olduğu benzetmesini sunarlar. Tüm bu süreçte terapist yürünecek yolu bir kılavuz gibi tarif eder ve bu zahmetli yolculukta kılavuzun gösterdiği yol haritası da tedavi sürecinde uygulayacağı tedavileri simgeler. Bu açıdan formülasyon, kişinin hastalığı şeklinde değil de kendisine odaklanmaktadır. Eğer ki durum böyle olmasaydı söz konusu her hastalık açısından bilişsel tablolar yeterli olacak ve klinik tanı, kişinin yaşadıklarından bağımsız bir şekilde sınırları ve kaynağı belli halde olurdu. Freeman ve Dattilio 1992, yalnızca terapist tiplemelerini değil, klinisyen terapist ve vaka formülasyonuna da ihtiyaç olacağını ifade etmişlerdir. Belirtmek gerekir ki, BDT uygulanmasında en çok ihmal edilen nokta üzerine çalışma yapılmış, hastayla işbirliği halinde geliştirilen ve aynı zamanda da problemin niçin devam ettiği hususunda tedavi göreni ikna edebilecek yetiye sahip olması gereken vaka formülasyonun varlığı elzemdir. Bu noktada belirtilmesi gereken en önemli nokta da hastaya bakılıp incelenerek dün ve bugün arasındaki bağlantının kuvvetli şekilde kurularak çevre faktörünün de göz önünde bulundurulması olur Görmez, 2016. Formülasyonun Temel Amacı BDT için koşulların uygun olduğu zamanlarda uygulanması gereken ilk işlem problem üzerinden formülasyonun gelişmesini sağlamaktır. Yeterli bilginin elde edilmesiyle birlikte davranış ve duygular arasında ilişki ve etkileşim ön plana çıkar. İyi bir formülasyona ulaşmak amacıyla gerekli ve önemli bilginin büyük bir hassasiyetle ayrılması gerekir. Kolayca anlaşılabilecek şekilde hazırlanması gereken formülasyon, danışanın kapasitesini de aşmamalıdır. Söz konusu problemi özetleyecek şekilde bir çalışma taslağı hazırlayıp rasyonel bir çalışmanın sağlanması gerekir. Terapötik müdahalenin odağı ve içeriği, vakanın formülasyonu tarafından belirlenerek tüm bilişsel terapi planlaması nihayetinde BDT uyarınca açıklanmasını içerecek şekilde ve fiziksel tepkilerin üzerinde çalışıldığı alana yönlenir Görmez, 2016. Bilişsel işlevin geçerliliği, aktif şekilde test edilecek davranışları ortaya çıkarmak için hazırlanır ve daha verimli düşünce şeklinin ön plana çıkmasında da yardımcı olarak düşünce yollarının gelişmesinde katkı sağlar. Bilişsel Davranışsal Teknikler 1. Sorgulama BDT’de sorgulamanın amacı, duygulardan hareketle düşüncelerin açığa çıkmasını sağlamakdır. Danışanın duygusal bağlamda bir değişiklik olduğu fark edildiği zaman kullanılır. Bu noktada dikkat edilmesi gereken nokta soruların amaçla bağlantılı şekilde, merak eğilimini arttıracak şekilde yönlendiricilik içermesi gerekir. 2. Dıştan İçe İlerleme Temel inançları belirlemek suretiyle temel inançla bağlantılı olduğu düşünülen düşüncenin belirlendiği süreçte uygulanması mümkündür. Terapist, bu noktada danışanın otomatik düşüncesinin doğru olduğu yönünde varsayımda bulunarak bu düşüncenin onun için neyi ifade ettiğini sorar ve çalışma bu şekilde devam eder. Bu durumda dikkat edilmesi gereken nokta ise salt otomatik düşüncenin anlamını sormak, doğrudan doğruya bilgiye götürmesi beklenemez. 3. Düşünceleri Kaydetme Bu yöntemin amacı, otomatik düşüncelerinin ne şekilde ne hangi zamanda meydana geldiğine yönelik kazanmadır. Problem durumlarında ortaya çıkmakta ve birbiriyle ilintili varlıkların ortaya çıkmasında söz konusu olur. Böyle durumlarda terapist, danışana ev ödevi halinde çalışma sunar ve uygun süre içinde ortaya çıkan düşüncelerine yönelik geri dönüşler almak ister. Bu hususta dikkat edilmesi gereken nokta ise çok sık kaydedilmesidir. 4. Davranışsal Deneyler Davranışsal deneylerin esas amacı, hatalı bilişlerin değiştirilmek suretiyle elde edilmesidir. Hatalı bilişler, seçenekli davranışlarla birlikte esnetilmesi mümkün olan hallerde uygulama zamanı bulur. Danışana hatalı bilmesi nedeniyle uygun bir şekilde ödev verilerek gerçekleştirilir ve bu noktada önem arz eden husus ise danışanın üstesinden gelebildiği ödevlerin verilerek öncesinde de yeterli bilgilendirmenin yapılması gerekmektedir. 5. Aktivite Çizelgesi Yapma Herhangi bir nedenden ötürü danışanın motivasyonu düştüğünde danışana verilen görev nihayetinde günlük etkinlik çizelgesi yapmasına yardımcı olarak danışanlar açısından ortaya çıkan depresif semptonlar belirdiğinde veya herhangi bir zaman ihtiyaç duyulduğunda yapılır. Öncelikle danışanın günlük aktivitelerini kayıt altına alması gerekir. Bunun yanı sıra terapistle birlikte daha da işlevsel nitelik kazanabilecek düzenlemelerin de planı yapılarak oluşturulur. Aktivite çizelgesi yaparken dikkat edilmesi gereken nokta danışanın faydalı sayılabilecek aktiviteleri yapması ve yapmaktan imtina etmeyeceği etkinlikleri gerçekleştirmesi gerekir. 6. Aşamalı Görevler Oluşturma Aşamalı görev oluşturmanın esas amacı, danışanın yapacağı işleri bölümlere ayırarak bu görevleri daha yapılabilir ve ulaşılabilir hale getirmektir. Danışanın gerçekleştireceği her nevi görev veya işi danışan tarafından zor, imkansız veya sıkıcı olarak algılamaya başladığında yapılmaya başlanır. Planlanan herhangi bir iş ya da görev danışanca zor algılanmaya başladığında gerçekleştirilir ve bunula ilgili hedefe ulaşma amacıyla ayrı ayrı odak noktaları oluşturulur. Bu konuda dikkat edilmesi gerekli husus ise, hedefe ulaşmak için ortaya konan basamakları, ilk aşamadan başlayarak diğerlerine nazaran daha ulaşılabilir ve gerçekleştirilebilir kılmaktır. 7. Atılanlık Eğitimi Atılganlık eğitiminin esas amacı, danışanın diğer kişilerin sosyal ve kişisel sınırlarını ihlal etmeksizin kendi haklarını savunucu ve yapıcı şekilde koruyabilmesine yönelik becerilerini öğretmek ve bu doğrultuda davranışlarını geliştirmeyi sağlamaktır. Psikolojik danışma süreci boyunca danışanının eylemlerini daha uygulanabilir hale getirme amacı taşır. Atılganlık eğitiminin uygulama şekli ise, girişken davranışın sınırları ve yararları hususunda bilgilendirme yapılarak basamaklı bir şekilde örnek olayla birlikte nasıl gerçekleştirilebileceğini ortaya koymaktır. Bu hususta dikkat edilmesi gereken nokta ise, danışanın kendi başına küçük adımlar atabileceği kendi başına üstesinden gelebileceği noktalarda yönlendirici ve bilgilendirici olunmasıdır. Danışanın gerçekleştirdiği hareketlerde terapistin yönlendirmeleriyle birlikte gönüllülük esastır. 8. Problem Çözme Problemin netleştirilerek danışanın çalışmak istediği diğer seçeneklere tepkisinin neler olacağını işlevsel olmadığı noktasında bulguları değerlendirmek ve bu konular üzerine yoğunlaşmayı amaçlayan problem çözme, yalnızca belli bir safhada sınırlı olmayıp, psikolojik açıdan danışma süreci ve aynı zamanda da geçiş evrelerinde uygulanabilmesi mümkündür. Problem yaşadığı zamanlarda danışana neler düşündüğü ve bunları aşmak amacıyla neler denediği sorulur ve bu sorunları çözmesi için farklı alternatifler önerilir. Danışanın üzerinde çalışmayı dilediği konular net bir şekilde belirlenerek bu alanlar üzerine yoğunlaşılması gerekir. 9. Zihinde Canlandırma Düşünceleri hayal kurma yoluyla ortaya çıkarmaya yarayan zihinsel canlandırma terapistin, danışanın düşüncelerinin neler olduğunu belirleme konusunda zorlandığı zamanlarda uygulanır. Sorun yaşanılan durumlara ilişkin olarak duyguların harekete geçirileceği zamanlarda ortaya konan duyguları gözlemleyip olayla ilişkilendirilir. Terapi Seansları ve Bilişsel Kavramlaştırma Terapi seansları, BDT’de bilişsel kavramlaştırma ve formülasyon sürecini ifade eder. Formülasyon, danışanın problemini kendini ifade edebileceği ve problemi anlayacağı şekilde net bir ifadeye dönüştürülmesidir. Danışanın teşhisi, tespit ettiği sorunlar ve aynı zamanda da bu sorunlarla nasıl başa çıkabileceği, beklentileri gibi durumlar yönelik teşhisler konur Beck, Danışanla terapi sürecinin başlamasıyla beraber terapistin güncellenen farklı teoremlerinin olması önem arz eder. 1. Değerlendirme Seansı Doğru formülasyonun sağlanmaması halinde tanı ve tedavi protokolü de yanıltıcı olacağı için ilk olarak değerlendirmenin doğru olması gerekir ki doğru formülasyon elde edilebilsin. Genel olarak değerlendirme seansı incelendiğinde şunlardan oluştuğu görülür Kavramsallaştırma, terapötik birliğin sağlanması, seans zamanlarının tespit edilmesi, tedavi için danışanın gereken motivasyon ve adaptasyonun sağlanması, sorunun tespit edilerek hedefin belirlenmesi bu doğrultuda geri bildirimin sağlanması Beck, Danışan önceden bir terapi almışsa, bunların raporları talep edilebilir. Terapiye başlamadan önce danışanla ilgili bilgi sahibi olunmaya başlarken, danışan tarafından ifade edilen şikayetler, tetikleyicilerin neler olduğunun tespiti, başa çıkmada kullanılan stratejilerin belirlenmesi ve kişinin psikiyatrik geçmişi hakkında bilgi edinmek büyük önem arz eder. 2. İlk Terapi Seansı ve Yapısı İlk terapi seansına başlamadan önce değerlendirme yapılırken elde edilen bilgilere bakılması gerekir. Bu bilgiler doğrultusunda tedavi protokolü hazırlanır ve danışanın tedavi süresince seans aralıkları da bu şekilde belirlenir. Gerekli düzenlemeler yapıldıktan sonra danışan için hedefler oluşturularak bu doğrultuda gündem belirlenir ve bu sayede de danışan belirli bir programı takip edeceğini bildiği için kendini daha rahat hisseder. Bu nedenle seanslardan sonra danışana neler öğrendiği ve kendini nasıl hissettiğine yönelik yöneltilen sorularla güncellemeler yapılır. Bunun yanı sıra seansın sonunda verilen ödevler de danışan için gereklidir, ancak bu ödevler danışanın yapabileceği düzeyde ayarlanması gerekir ki başarısızlığın yaşanmaması önemlidir Beck, Ödevlerin devamında yapılan geri bildirimler terapinin ne doğrultuda devam edeceğini göstereceği için her seans sonunda verilen ödevler danışan için önem taşır. 3. Davranışsal Aktivasyon Birçok hastalıkta ve özellikle de depresyon hastalarında olmak üzere önemli bir yer tutan davranışsal aktivasyon, hasta tarafından azalan zevk kaybı ve ilgiyi toplama amacı taşır. Sürekli televizyon izleme veya yataktan çıkmama isteği en bilinen örnekler olmakla birlikte, bu kişilerin içindeki bulundukları durumu değiştirebileceklerine dair kendilerine cesaretleri ve güvenleri yoktur. Bu kişilerin durumu değiştirebileceklerine dair cesaretlendirerek bu yönde çaba göstermesi sağlanır. Böylelikle kişiler inanç ve düşüncelerini bir nebze daha kontrol altında tutarak duygularını daha iyi biçimde ifade edebileceklerdir Beck, Davranış aktivastonunun olmadığı durumda danışanın yetkinliğinin azalması ve keyifsizliğin artması nedeniyle işlevsiz düşünce ve duygusal sorunlar ortaya çıktığı için danışanın motivasyonun sağlanması terapi için önemlidir. 4. Seans ve Devamı Genel olarak 2. seans ve devamındaki seansların biçim ve yapısı birbiriyle aynıdır. Seansı yapısı, gündeminin belirlenmesi, güncelleme yapılması, ödev kontrolünün sağlanması geribildirim ve özetten oluşur. Birinci seansın ardından danışanla yakınlığın yeniden kurulması, terapilerin daha verimli olması açısından önem taşır. Terapiler arasında geçen zamandan sonra danışan tarafından söylenen verilerin kontrolü de sağlanmalıdır Beck, Danışanla birlikte ortaklaşa karar verilerek gündem oluşturulması gerekir ki verimli bir bilişsel davranışsal terapi için önemi büyüktür. Bunun yanı sıra her terapi bir önceki terapide neler olup bittiği de görüşülmesi gerekir. Anlatılanlar üzerinden olumlu yönlerin üzerinde durularak gereken motivasyon sağlanmalıdır. 5. Terapi Seansını Yapılandırmayla İlgili Sorunlar Ortaya çıkan sorunlar ekseriyetle yapılandırma seanslarında görülür. Söz konusu ortaya çıkan sorunlara bakıldığında ilk neden terapistin bilişleri olabilmektedir. Terapistin tecrübesi olması ya da ortlama bilişsel davranışçı terapi prosedürü doğrultusunda çalışıyor da olabilir. Bunun yanı sıra hastanın sözünü kesmek de danışanın dikkatini dağıttığı ve terapinin verimli geçmesini engelleyecek düzeyde olması da görülen bir diğer sorundur. Hastayla iletişim kurmada yaşanan sorunlar ve hastanın tedaviye olan bakış açısı, tedaviye çarpık bir düşünceyle yaklaşımda bulunması da görülen diğer sorunlardandır. Tedavi görenin terapideki isteksizliği de söz konusu olabilir Beck, 6. Otomatik Düşüncelerin Belirlemesi Bilişsel model uyarınca, bir kişinin olaya karşı yaklaşımı ve olaya ilişkin dönütleri ve aynı zamanda olaya ilişkin edindiği tecrübeler, olaya ilişkin yaşadığı duygular karşısında illiyet bağı içinde ihtiva eder. Olaya özgü biçimde ortaya çıkan otomatik düşünceler, genellikle düşüncelerimizin farkında olmadığımızda ortaya çıkar ve kişide bıraktığı duygu da ön plana çıkarak kendini gösterir. Otomatik düşünce danışan tarafından algılanmış olsa dahi kişide oluşturduğu izlenim neticesinde sorgulanmadan kabul edilecektir Beck, 7. Duyguların Belirlenmesi Esas itibariyle yaşamımızda ve terapi seansında büyük bir öneme sahip olan duygular, olumsuzluk içerdiği hallerde kişinin amaca ulaşmasını engeller. Danışanların duygularından kaçtığını tespit edebilmek ve bu hususta müdahale etmek önem arz eder. Bu açıdan, terapistin, danışana destek olması ve duygularıyla yüzleşmesi için yardımcı olması gerekir. Kimi zamanlarda danışanlar birtakım duyguları tanımlamakta ve adlandırmakta zorluk çekebilirler. Daha ötesi, çarpık düşünce biçimine sahip kişilerin duygularını ifade etmede zorlandıkları da görülür. Bunun yanı sıra çarpık düşünme şekli değerlendirilerek hastaya düşünceleri sorgulanması suretiyle düşüncelerini sorgularayak tanımlayamadığı düşüncelerini adlandırmasına yardımcı olunur. Sorgulama bilincine sahip olan hastalar zaman içinde ne tür duygular hissettiğini anlayıp ifade edebilecek hale gelirler. 8. Otomatik Düşüncelerin Değerlendirilmesi Danışanlarda görülen düşünce çoğunlukla normal insanlarda görülenden daha fazla olmasından kaynaklanan bir farklılık görülmektedir ki tedavi görenler, düşüncelerini olduğu gibi kabul ederler. Bu nedenledir ki düşüncelerini terapistin öngörmeye çalışması önem taşır. Terapi esnasında da birçok düşünceye sahip olan hastalar bu düşüncelerini farklı şekillerde ortaya çıkararak terapiste yansıtır. Bu esnada yargı içeren herhangi bir düşüncenin hastaya yansıtılmaması gerekir. Zıt düşünceler ve ifadeler taşıyan cümlelerle hasta düşünmeye ve farklı fikirleri kabul etmeye teşvik edilebilir. Bu doğrultuda aktarılan veriler hasta için olumsuzluğa yol açıyorsa bu durumun gerçekçi verilerle desteklenerek açıklanması gerekir Beck, Bunun yanı sıra hastadaki durum kontrol altında tutularak terapistin teröpatik yaklaşımda bulunması ise terapinin ilerlemesi için gereklidir. 9. Otomatik Düşünceleri Yanıtlama Terapi esnasında hastaların otomatik düşünceleri kayıt altına alınarak tespit edilebilir. Düşüncelerin yakalanması ve değerlendirilmesinin nasıl yapılacağı konusunda hastanın bilgilendirilmesi sağlanmalıdır. Böylelikle zaman içinde hastanın otomatik düşünceyi yakalayarak düşünce ve duyguları değerlendirme konusunda önemli yollar kat ettiği görülür. Bununla birlikte bu duygu ve düşüncelerin makul şekilde değerlendirme ve objektif şekilde yanıtlanması için hastayla beraber çalışılması gerekir. 10. Ara İnançları Belirleme Ve Değiştirme Ara inançlar tutum, kural ve varsayımlardan oluşur. Hastanın terapide ortaya çıkardığı hususlar kavramsallaştırılarak ortaya konmalıdır ve özellikle de hastanın geçmiş yaşamında edindiği tecrübeler ve hastanın zihninde yer edinen olaylar değerlendirilerek ortaya konmalıdır. Çünkü ara inançları belirlerken bu hususlar üzerinde çalışılmaya başlanırsa terapi için o kadar faydalı olacaktır Beck, BDT ve Tedavi Şekli Bilişsel-davranışçı terapiler her yaştan insan için çalışılmaya uygun olmakla birlikte birebir ya da grup halinde çalışmaya da elverişlidir. Bu terapiyle birlikte bireylerin davranışlarındaki olumlu tutumların artması ve sosyal becerilerinin yükselmesi hedeflenir. Bilişsel-davranışçı terapi teknikleri terapist ve danışan için uygulama becerisi gerektirmektedir. Bilişsel tedavi şekline bakıldığında üç başlık altında incelemek mümkündür. Anksiyetiyi azaltan terapi çalışmalarında en önemli tekniklerden biri gevşeme eğitimidir. Terapötik bir araç olarak kullanılmakla birlikte kaygı bozukluğunu büyük oranda azalttığı görülmektedir. Terapide başlı başına kullanılabilmekle birlikte diğer bilişsel-davranışsal tekniklerle birlikte de kullanılabilir. Aynı zamanda da bireysel veya grup şeklinde çalışılabilmesi de mümkündür. Terapinin odak noktası kasları gevşetmeye dayalıdır ve bu şekilde kaygı bozukluğu da giderilebilecektir. Gerçekleştirilen gevşeme egzersizleriyle birlike sinir sisteminin işlevselliği de ön planda olacaktır ve kendini fizyolojik, bilişsel ve davranışsal olarak ortaya koyacaktır Demiralp, Oflaz, Bilişsel-Davranışçı terapi teknikleri ve psikiyatri hemşireliği uygulaması, 2007. Bilişsel tedavinin ikinci başlığı olarak duygu ve düşünceleri izleme yöntemi olduğu söylenebilir. Danışanların işlevsiz düşünce ve uyum içinde olmayan davranışlar göstermesine neden olan durumların tanımlanmasıyla ortaya çıkar. Danışanlar için ilk husus, kendi duygu ve düşüncelerini izleme noktasında olmaktadır ki danışanlar bunu gerçekleştirirken işlevsiz düşünceleri için günlük kayıt formu kullanabilir ve terapiler boyunca duygu ve düşüncelerini daha rahat şekilde anlayıp ifade edebilirler. İlk olarak hastalar için durum hakkında bilgilendirici ve açıklayıcı ifadelere yer verilebilir. Ardından somut olaya ilişkin duygu ve duyguların yoğunluğu kayıt altına alınır. Ayrıca duruma ilişkin cevaplar ve otomatik düşüncelere dair açıklamalar da kayıt altına alınır. Bir sonraki aşamada ise danışanın daha somut cevaplar verebilmesi için terapist tarafından cesaretlendirilerek tedavinin olumlu yönde ilerlemesi sağlanır. Bilişsel açıdan çarpıtma yapan hastalar, genellikle bütün veri kaynaklarına eşit şekilde ağırlık vererek kendi düşüncelerini destekleyen düşünce dışındaki diğer düşünceleri önemsemezler. Bu nedenle, bu hastaların yaşamlarına ilişkin sorular sorarak söz konusu yanlış düşünce eğilimlerini ortaya çıkarmak gerekir. Böylece düşünceler arasında seçenekleri sorgulatarak hastaya kendine en uygun düşünceyi bulması konusunda yardımcı olunur. Bunu yaparken hastaların olayları değerlendirme ve davranışlarını algılamalarını da değiştirip yeniden ele almak gerekir ki hastanın problemi çözmede yaşadığı sorunlar ortadan kaldırılarak hastanın düşünce ve inanışlarıyla ilgili denge sağlanır. KAYNAKÇA Beck JS. Bilişsel Terapi Temel İlkeler ve Ötesi. N Hisli Şahin çev., F Balkaya, A İlden Koçkar çev. eds., Ankara, Türk Psikologlar Derneği Yayınları, 2001. Bieling PJ, Kuyken W 2003 Is cognitive case formulation science or science fiction? Clinical Psychology Science and Practice 10 1 52-69. Cüceloğlu D. 1994, İnsan ve davranışı. 4. Baskı. Remzi Kitabevi. İstanbul. Demiralp Meral, Oflaz Fahriye, Bilişsel-Davranışçı Terapi Teknikleri ve Psikiyatri Hemşireliği Uygulaması Anadolu Psikiyatri Dergisi 2007; 8132-139. Freeman AM, Dattilio FM 1992 Comprehensive Casebook of Cognitive Therapy. Springer Science & Business Media. Görmez Vahdet, Bilişsel Davranışçı Terapide Temel Kavramlar Bir Teknisyen Olarak Terapistin Malzeme Çantasına Genel Bakış, 2016. Hjelle LA, Ziegler D. 1992. Personality theories, basic assumptions. Research and applications. New York. Mc-Graw Hill-Inc. Kendall PC, Chu B, Gifford A, Hayes C, Nauta M 1999 Breathing life into a manual Flexibility and creativity with manual-based treatments. Cognitive and Behavioral Practice 52177-198. Türkçapar H, 2008. Bilişsel terapi temel ilkeler ve uygulama, Baskı, Ankara. HYB yayıncılık Türkçapar M. Hakan, Sargın A. Emre, Bilişsel Davranışçı Psikoterapiler Tarihçe ve Gelişim, 2011. Watson JB, Rayner R, 1920. Conditioned Emotional Reactions. Jornal of Experimental psychology 3 1, 1-14.
Bilişsel Davranışçı Terapi Nedir? Bilişsel Davranışçı Terapi diğer psikoterapi yöntemleri gibi bir kurama dayanır ve bu psikoterapi yöntemi bilişsel ve davranışçı yaklaşımlarının bütünleşmesiyle bilimsel bir zemin üzerine kuruludur. Bilişsel davranışçı terapi, kişinin yaşadığı psikolojik sorunları ele alırken bilişsel işleve odaklanır. Bilişsel işlev kavramı temel olarak, kişilerin yaşantısıyla ilgili düşünceleri ve değerlendirmeleridir. İnsan öğrenme süreçlerinin çoğunu bilişsel olarak gerçekleştirir ve yaşadığı olayları kendi bilişsel yapısıyla değerlendirerek ona uygun bir davranış şekli geliştirir. Özetle; bilişsel davranışçı terapi kişinin duygu, düşünce, inanç ve tutumlarına odaklanan yapılandırılmış bir psikoterapi yöntemidir. Bilişsel davranışçı terapiye göre duygu, düşünce ve davranış etkileşim halindedir. Bir insan uyanık olduğu süre içinde zihninde binlerce düşünce olduğu saptanmıştır. Bu düşüncelerin büyük bir çoğunluğu bir durum için oluşan yönlendirici düşüncelerdir ancak bir kısmını da istemsiz olarak kendiliğinden ortaya çıkan düşünceler oluşturur. Bu kendiliğinden ortaya çıkan düşüncelere otomatik düşünce adı verilir. Örneğin, sevmediğiniz bir yerin görüntüsünün zihninizde canlanması gibi. Otomatik düşünceler zihinde çok hızlı bir akışla gerçekleşir genellikle düşünce değil, ona eşlik eden duygu fark edilir. Düşüncelerinde akılcı ve gerçeğe uygun olmayan buna rağmen kişi tarafından gerçek olarak kabul edilen ve kişinin dünyasında olumsuz bir örüntüye sebep olan çarpıtmalara bilişsel çarpıtma denir. Bilişsel davranışçı terapiye göre “Düşündüğümüzü hissederiz.” Psikoterapinin amacı kişinin olumsuz düşüncelerine odaklanarak, düşüncelerin duyguları nasıl etkilediği konusunda kişiye farkındalık kazandırmaktır. Bir sonraki aşama ise bu olumsuz düşüncelerin değiştirilmesidir. Bunu “şimdi ve burada” ya odaklanarak yapar. Bu nedenle bilişsel davranışçı terapi için güncel problemlerimiz önemlidir. Bilişsel davranışçı terapinin içeriği; kişinin problemi yaşamasına sebep olan belirtiler, bu belirtilerin azaltılması ve ortadan kaldırılması, kişinin düşünce biçimlerini gözden geçirmesi ve yeniden çerçevelendirmesi, problemle başa çıkabilmek için etkili stratejilerin öğretilmesidir. Kişiyi rahatsız eden bu davranış örüntüleri ile ilgili ödevler verilir ve olumsuz davranışların yerine başka davranış kalıpları koymasına yardımcı olunur. Terapinin sonunda, kişiye rahatsızlık veren bu olumsuz düşünce ve davranış kalıplarını bırakması ve kendisine dair gerçekçi inançlar geliştirmesi beklenir. Bilişsel davranışçı terapinin etkili olduğu bozukluklar; Kaygı bozuklukları yaygın anksiyete bozukluğu, obsesif kompulsif bozukluk, fobiler, panik bozukluk, travma sonrası stres bozukluğu Duygudurum bozuklukları depresyon, bipolar bozukluk Yeme bozuklukları Tik gibi alışkanlık halinde devam eden davranış problemleri Cinsel işlev bozuklukları Alkol ve madde kötüye kullanımı Çift ve aile terapileri Kişilik bozuklukları Uyku bozuklukları Psikolojik desteğe ihtiyacınız olduğunu düşünüyorsanız da yer alan uzmanlarımızla dilediğiniz zaman görüşebilir ve psikolojik destek alabilirsiniz. Tarih Yazar
Kişilerin kendi düşünce kalıpları üzerinde çalışarak yeni davranış yollarında etkili olan bilişsel davranışçı terapi, kısa vadeli bir terapi Davranışçı ...Bilişsel Davranışçı ...Bilişsel Davranışçı ...TümüBilişsel davranışçı terapi, bireylerin düşünce kalıpları üzerinde çalışarak yeni davranış yolları bulmalarına olanak sunabilecek kısa vadeli bir terapi yöntemidir. İnsan yaşamındaki olayların düşünme ve yorumlanma şeklini; nihayetinde nasıl hissedildiğini anlama temeline dayanır. Terapiye katılan bireyin, bu terapiden fayda sağlayabilmesi için aktif bir katılıma ihtiyacı vardır. Bilişsel davranışçı terapi; zihinsel probleme özgü, belirlenen hedefe yönelik davranışçı terapi teknikleri, diğer konuşma terapilerine göre daha kısa sürede sonuç verir. Danışan genellikle terapi sürecinin ne zaman sonlanacağını bilir ve terapinin ona katacakları hakkında fikir sahibidir. Bu bilgiler terapist ile yapılan ilk görüşmede 15 ila 20 seansta sonuca ulaşılır. Bazı özel durumlarda seans sayısı uzayabilir. Her seans 30 ila 60 dakika ve grup seansları şeklinde ve danışmanın terapist veya psikoterapist birlikte çalışmasını gerektiren ortak bir sonunda birey, kendi kendinin terapisti olduğunu öğrenir. İnsanların hisleri ve davranışları üzerinde olumlu bir etkiye sahip olan bilişsel davranışçı terapi, aynı zamanda insanları zorluklarla başa çıkmalarına yardımcı olabilecek stratejilerle donatılmıştır. Bilişsel davranışçı terapi, insanların olaylara verdiği anlamlara ve bu olayların kendisinden kaynaklandığı teorisine düşünceler, kişinin farklı durumlarda kendinden emin bir şekilde çalışmasını zorlaştırabilir. Terapi süresince danışanın faydasız düşüncelere bürünmemesi istenir. Bilişsel Davranışçı Terapinin Uygulandığı RahatsızlıklarBilişsel davranışçı terapi, birçok zihinsel sağlık sorununu tedavi etmek amacıyla kullanılabilir. Terapistlerin çokça tercih ettiği bir psikoterapi türüdür. Bu kadar çok uygulanmasının temel nedeni, sorunların net olarak belirlenebilmesi ve tedavi sürecinin hızlı olmasıdır. Diğer terapi çeşitlerine göre genellikle daha az seans gerektirir. Duygusal zorlukların ele alınmasında yararlı bir araç olan bilişsel davranışçının üzerinde çalışılabileceği zihinsel sağlık sorunları şunlardırDepresyonHer türlü fobiAnksiyete kaygı bozukluklarıUyku bozukluklarıObsesif kompulsif bozukluk takıntılı düşünce ve davranışMadde kullanımıBipolar bozukluklarCinsel bozukluklarŞizofreniAnoreksi ve bulimia gibi yemek yeme bozukluklarıTravma sonrası stres bozukluğuAlkol kötüye kullanımıBilişsel davranışçı terapi uzun vadeli veya kronik bazı fiziksel rahatsızlıkların tedavisinde de etkili bir yöntem olabilir. İrritabl bağırsak sendromu, fibromiyalji kronik ağrılar ile karakterize olmuş bir tür sürekli kas ağrısı, kronik yorgunluk sendromu gibi rahatsızlıklar için de uygulanabilir. Bu tür hastalıkları tam anlamıyla iyileştirmese bile; bireylerin semptomlarla nasıl daha iyi başa çıkabileceği konusunda fikir sahibi olmalarına yardımcı olur. Bilişsel Davranışçı Terapi TeknikleriBilişsel davranışçı terapi söz konusu olduğunda birçok farklı teknik, strateji ve müdahaleden bahsedilebilir. Bu tekniklerden bazıları terapist-danışan ilişkilerinde kullanılırken; bazıları bireyin kendi kendine yardım etme prensibine dayanır. Bireyin kendisine, mevcut durumuna, bulunduğu ortama veya sorunun türüne bağlı olarak bireysel veya ikili olarak uygulanabilir. Aşağıda bahsedilecek olan tekniklerin ve stratejilerin ortak noktası, bilişsel davranışçı terapinin temelleri üzerine inşa edilmiş olmasıdır. Bu temeller, uyumsuz düşünceyi tanımlama ve istenen sonucu elde etmek için kasıtlı olarak özel veya stratejik davranış değişiklikleri DeneylerDavranışsal deneyler, bilişsel davranışsal terapinin temel taşıdır. Düşünmeyi test etmek ve davranışı etkileyen düşünce kalıplarını belirlemek için tasarlanmıştır. Danışanlar belirli düşünme yollarını kasıtlı olarak deneyerek ve sonuç davranışlarını gözlemleyerek, onları hedeflerine ulaşmaktan alıkoyan düşünce kalıpları hakkında daha derin farkındalık Kayıtları Düşünce kayıtları, belirli düşünce biçimlerinin; kişinin lehine veya aleyhine olup olmadığı konusunda değerlendirme yapmasına olanak sunar. Danışanın, mantığa dayalı ve dengeli bir düşünme şekli oluşturmasına yardımcı olur. Ne hissettiğinin aksine; durumun ne olduğu ile AktivasyonuDavranış aktivasyonu, temelde kişinin keyif aldığı aktiviteleri gerçekleştirmesi temeline dayanır. Keyif alınan faaliyetlere kasıtlı olarak katılım sağlamak, olumsuz düşünmeyi azaltmaya yardımcı olur ve daha olumlu duyguları teşvik eder. Özellikle depresyon hastalıklarının tedavisinde etkili bir KalmaDanışanların korkuları veya fobileriyle kontrollü bir şekilde yüzleşmelerine yardımcı olmak için kullanılan güçlü bir tekniktir. Danışandan korktuğu şeye maruz kalması istenir ve bu durum onlar için muhakkak korkutucu olmaktadır. Doğru zamanda, doğru bir şekilde uygulandığında; maruz kalmanın korkuları ve fobileri azaltmada etkili olduğu kanıtlanmıştır. Sosyal fobi bilişsel davranışçı terapi yöntemlerinden maruz kalma tekniği ile büyük ölçüde kalma teknikleri iyi eğitim almış bir terapistle yapılan terapötik tedavi edici müdahalenin bir parçası olarak kullanılır. Yaygın olarak kullanılan bazı maruz kalma teknikleri şunlardırDurum Maruziyeti Bu teknikte terapist, danışanın korkulan nesnelerin veya durumların bir listesini yapmasına yardımcı olur. Danışan 0 ile 10 arasındaki bir ölçekte, her bir maddeden ne kadar rahatsız olduğunu değerlendirir. Örneğin, köpeklerden korkan bir kişi “bahçede köpek görmemek” için "0" ölçeğini, "elini yalayan bir köpek" için "10" ölçeğini kullanabilir. En az sıkıntıyla başlayarak, terapist danışanın listedeki her durum üzerinde çalışmasına yardımcı olur. Bu, maruz kalmayı kademeli olarak artırmanın ve maruz kalma sıkıntısını azaltmanın etkili bir Duyarsızlaştırma Bu teknik, korkuları gevşeme egzersizleriyle birleştirme temeline dayanır. Danışana normalde korku uyandıran durumlarda rahat kalması için stratejiler öğretilir. Yavaş yavaş korkulan nesne veya durumlara karşı olumsuz düşüncelerden gevşeme tekniği ile uzaklaşma aşılanır. Günlük KaydıGünlük tutma, düşünceler ve duygular hakkında bilgi toplamanın etkili bir yoludur. Günlük; ruh hallerini, düşünceleri, senaryoları ve tepkileri tanımlamak ve değerlendirmek için kullanılabilir. Keşfedilecek bir ruh hali, muazzam bir iç görüyü de beraberinde Yeniden YapılandırmaBilişsel çarpıtmalar olarak da ifade edilebilen bilişsel yeniden yapılandırma, bireyin herhangi bir şeyin davranış, düşünce, eylem, vb. doğru olmadığına ikna eden hatalı düşünme kalıplarıdır. Bunları çözmek için danışan, hangilerinin kendisi için mevcut olduğunu ve bu düşünme biçimlerine nasıl meydan okuyacağını öğrenmelidir. Terapistin amacı, danışanın bunu kendi başına öğrenmesine yardımcı Değerlendirmeİşlevsel bir değerlendirme aracı olan fonksiyonel değerlendirme, danışanın bir durumun nedenlerini, davranışlarını ve sonuçlarını kaydetmesine olanak tanır. Bu veriler, terapistin ve danışanın davranış kalıplarını belirmeye başlamasına izin verir. Çok çeşitli fonksiyonel değerlendirme formları vardır. Genellikle terapistler danışanlarına özel bir form ÖdeviEv ödevi, bilişsel terapi sürecinin önemli bir parçasıdır. Danışanların yeni beceriler öğrenmesine ve seanslarda öğrenilen kavramları günlük hayata entegre etmesine yardımcı olur. Tedaviye uyumu sağlar ve semptomların azalmasına katkıda ve FarkındalıkEn çok uygulanan gevşeme ve farkındalık uygulamaları aşamalı kas gevşetme, meditasyon ve derin nefes almadır. Her bir uygulama, amaçları ve içeriği bakımından birbirinden farklı kas gevşetme, derin nefes alma ve zihinsel imgeleme ile birlikte her kas grubunun sistematik olarak gerilmesini ve gevşemesini zihni temizlemeyi, o andaki his ve düşüncelere odaklanmayı, onları gözlemlemeyi nefes alma, fizyolojik olarak etkili bir gevşeme tekniğidir. Gevşeme ve farkındalık teknikleri, danışana üzücü durumlara yanıt vermesi için yeni ve farklı bir yol sunar. Bu tepki değişikliği, ebediyet döngüsünü kırabilir. Gevşeme ayrıca danışanın zihnini sakinleştirmesine yardımcı olur, böylece daha mantıklı düşünebilir. Videolar, ses kayıtları, uygulamalar ve hatta rahatlatıcı müzikler burada iyi kaynaklar TekniğiDanışana, problem çözme becerilerini öğretmek için çözülmesini istediği sorun seçilir. Tüm alternatif çözümler ele alınır ve beyin fırtınası çözümlerin artıları ve eksileri belirlenir; liste haline iyi çözüm bulunur. Hangi seçeneğin daha pratik ve cazip olduğuna karar verilir. Plan hayata işe yarayıp yaramadığına karar verilir. Rol YapmaRol yapma, bilişsel davranışçı terapide önemli bir yere sahiptir. Danışanların otomatik düşünceleri keşfetmelerine, yeni tepkiler almalarına veya temel inançları değiştirmelerine yardımcı olmak için kullanılabilir. Rol yapma, aynı zamanda girişkenlik gibi yeni sosyal becerilerin öğrenebilmesi için de yararlı bir TekniğiBasit pasta grafiğine dayanan pasta tekniği, danışanların hedeflerini ve fikirlerini grafiksel biçimde görmelerini sağlar. Pasta tekniği, hedef ve sorumluluk belirleme gibi konularda yardımcı her bir fikri veya hedefi, uygun gördüğü önem sırasına göre bölünmüş bir pasta grafiğine yerleştirilmesi sağlanır. Bu süreç, bir ev ödevinin parçası olarak veya devam eden terapist-müşteri diyaloğunun bir parçası olarak Listesi TekniğiKredi listesi tekniği, güçlü sonuçlar verebilen basit bir tekniktir. Terapiye gelen danışanlar genellikle değişebilme yeteneklerini hafife alırlar ve atmakta oldukları olumlu adımları hemen fark edemeyebilirler. Kredi listesi, müşterinin övgüyü hak ettiği olumlu şeylerden oluşan günlük bir teknik sadece danışanın ilerleme kat ettiğini görmesine yardımcı olmakla kalmaz, aynı zamanda terapide temel inançlarını uygularken temelde yatan olumlu inançları ve nitelikleri belirleme becerilerini de Kötü Senaryo TekniğiBu teknik bir çeşit düşünce deneyidir. Terapist, danışandan korktuğu bir durum ile ilgili senaryonun en kötü sonucunu hayal etmesini ister. Ardından sahnenin sona ermesi için teşvik eder. Endişe verici olayın ortaya çıkmasına izin vermek, danışanın en büyük korkusu geçse bile her şeyin daha iyi hale gelebileceğini görmesini Davranışçı Terapinin Olumsuz EtkileriGenellikle bilişsel davranışçı terapi uygulamalarında risklerden söz edilmez. Fakat terapiye dahil olanlar, nadiren de olsa duygusal olarak rahatsız hissedebilir. Bunun nedeni ise terapilerin bazı acı verici duyguları ve deneyimleri gün yüzüne çıkarmada etkili olmasıdır. Psikoterapist ile geçen verimli ve zorlu bir seansta danışan ağlayabilir, aşırı üzüntü duyabilir veya öfkeli hissedebilir. Bunun yanı sıra fiziksel olarak tükenmiş bilişsel davranışçı terapi teknikleri arasında ele alınan "Maruz Kalma Tekniği"nin uygulandığı kişilerde; tekniğin temeline dayanan istenmeyen durumlara maruz kalma neticesinde korkularla yüzleşmek gerekmektedir. Örneğin uçma korkusu olanların uçakla seyahat etmesi, yükseklik korkusu olanların yüksek bir noktaya çıkması veya karanlık fobisi olanların tek başına bir karanlık odada kalması gibi durumlara maruz kalınacak; akabinde kısa süreli stres ve endişe gözlenebilecektir. Fakat yetenekli bir terapistle çalışmak ve ona güvenmek; karşılaşılabilecek riskleri en aza indirecektir. Öğrenilen başa çıkma becerileri; negatif duyguların, düşüncelerin ve korkuların yönetilmesine yardımcı Davranışçı Terapi ile İlgili Sıkça Sorulan SorularDiğer terapi yöntemlerinde olduğu gibi bilişsel davranışçı terapi tekniklerinde de standart bir ücretlendirmeden söz edilemez. Her terapist, farklı fiyat politikaları uygular. Bilişsel davranışçı terapi yöntemi ile yapılan tedavilerde toplam maliyeti etkileyen yegane kriter seans sayısıdır. Ne kadar çok seansa dahil olunursa; maliyet o kadar artar. Deneyimli ve yetenekli bir terapist, danışanına en kısa sürede tedavisi mümkün olan teknikler davranışçı terapilerinde bazı standart teknikler uygulansa da seans sayısı ve seans süreleri kişiye özeldir. Ortalama bir tedavi süreci 15 ila 20 seans aralığındadır. Her bir seans 30 ila 60 dakika sürmektedir. Haftalık bazda 1 veya 2 kez seanslara katılım sağlanmaktadır. Sonuç olarak tedavi süreci kişinin zihinsel koşullarına ve terapistin yeteneğine göre değişkenlik konuşma terapilerine nazaran daha kısa sürede etkisini gösterebilecek bir terapi türüdür. Tıbbi tedavilerin tek başına yetersiz kaldığı durumlarda başvurulan yardımcı bir tedavi olarak da uygulanabilmektedir. Tedavinin sona ermesinden sonra bile günlük hayatta kullanılabilecek yararlı ve pratik bazı stratejilerin öğrenilmesini davranışçı terapilerinden fayda sağlamak için kişi tam anlamıyla kendisini bu sürece adamalıdır. Dolayısıyla kişinin gerçek hayatta bazı rutin işlerinde aksama yaşamasına neden olabilir. Bu terapi türünde kişiler duyguları ve endişeleri ile yüzleşmektedir. Bu da ilk seanslarda duygusal olarak bazı sorunların ortaya çıkmasını beraberinde getirebilir. Bazı eleştirmenler, bilişsel davranışçı terapinin belirli zihinsel problemleri ele alış biçiminden dolayı; sağlık problemlerinin olası temel nedenlerine odaklanmadığını iddia davranışçı terapinin bazı zihinsel problemlerin çözümünde etkinliğinin artırılması için ilaç kullanımı önerilebilmektedir. Fakat bu standart bir prosedür değildir. İlaç kullanımının artıları ve eksileri terapist-danışan arasında tartışılır. Uygun görülen durumlarda ilaç kullanımına başlanabilir. Danışan halihazırda ilaç kullanıyorsa, bilişsel davranışçı terapi ile koordine edilebilir.
Bilişsel Davranışçı Terapi ÇeşitleriİçindekilerBilişsel Davranışçı Terapi ÇeşitleriRasyonel Duygucu Davranışçı TerapiKognitif TerapiDiyalektik Davranışçı TerapiKabul ve Kararlılık TerapisiMerhamet Odaklı TerapiFarkındalık Temelli Bilişsel TerapiŞema TerapiPozitif PsikolojiBireysel PsikolojiMorita TerapisiLogoterapiBDT Temelli Öfke Yönetim SistemiKişisel Yapılanma TeorisiMulti-model TerapiÇözüm Odaklı Terapi Sistematik DuyarsızlaştırmaBilişsel Davranış Modifikasyon TerapisiBilişsel Analiz TerapisiRasyonel Yaşam TerapisiHazırlanıyorTek Seanslık Terapi Bilişsel Davranışçı Terapi yaklaşımlarının kökenleri oldukça eskiye dayanmaktadır. Sürecin, Watson 1925’ın davranışçı çalışmaları ile başladığı söylenebilir. Sonrasında bu çalışmaların etkileri tedavideki uygulamalara yansımış ve etkileri günümüze kadar ulaşmıştır. Bu tarihçe içerinde temel olarak üç kuşak yer almaktadır Hayes 2004. Birinci kuşak, davranışçı yaklaşımların baskın ve etkin olduğu uygulamalar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu kuşaktaki uygulamalarda davranışların gözlenmesine, yordanmasına ve değişimlenmesine odaklanılmış ve sonrasında bu teknikler psikoterapi yaklaşımları olarak da kullanılmıştır. İkinci kuşak ise, bilişsel davranışçı yaklaşımların baskın ve etkin olduğu uygulamalardır. Bu kuşakta, nesnel davranışçılık yerini uyarıcı ve tepki arasındaki ilişkide aracı olan bilişlerin önemine bırakmıştır. Üçüncü kuşak ise, içgörü, farkındalık mindfullness ve kabul ile ilgili yaklaşımların baskın ve etkin olduğu uygulamalardır. Derleyen Rasyonel Psikoloji Enstitüsü Ekibi, Son düzenleme Kasım, 2021, İstanbul. Rasyonel Duygucu Davranışçı Terapi Bilişsel kuramların ilk örneği olarak bilinen ve Rasyonel Duygucu Davranışçı Kuram’ın öncüsü olan Albert Ellis, 1955 yılında Rasyonel Psikoterapi adı ile ortaya koyduğu kuramını 1961 yılında Rasyonel Duygucu Terapi ismi ile geliştirmiştir Ellis, 1995; Collard & O’Kelly, 2011. Albert Ellis problemlerin çözümünde, danışanların kaygı, korku ve mutsuzluk gibi olumsuz duygulardan arınmasında ve rahatlamasında serbest çağrışım yönteminin oldukça eksik olduğunu düşünmekteydi DiGiuseppe ve ark., 2014, Akt. Artıran, 2015. Bu bağlamda direk olarak danışanların inanışlarına yöneldi ve kendi problemlerinin çözümünde onların gerçekçi olmayan düşünce sistemlerini keşfetmesini sağlayarak kendileri ile bu alanda çalışmaları için onları teşvik etti DiGiuseppe ve ark., 2014, Akt. Artıran, 2015. RDDT de terapötik süreç sadece anksiyete, depresyon, öfke, aşağılık, suçluluk ve diğer duygusal problemlerin yok olmasını ya da minimum seviyeye indirgenmesi ile değil aynı zamanda mutluluk, yaşam doyumu, rasyonel hareket etmek, bağımsızlık, sorumluluk ve bireylerin var olan potansiyelini kullanabilme gibi pozitif alanlarla da ilgilenir Patterson, 1986. Benzer bir şekilde Ellis salt irrasyonel 4 inanışların ruh sağlığına olan etkilerini değil aynı zamanda düşünsel, duygusal ve davranışsal faktörlerin bireylerin ruhsal, bedensel, sosyal boyuttaki sağlamlıklarını ayrıca diğerleri ve dış dünya ile olan ilişkilerini önemli ölçüde belirlediğini öne sürer Ellis, 1987; Dryden, 2011. Model, ABCDE olarak ifade edilmekle birlikte danışanların tedavi süreçlerini kapsayan bu kuramın sayıltıları klinik ortamlarda kullanmaktadır DiGiuseppe ve ark., Akt. Artıran, 2015. Bu modelde sahip olunan inanışların önemli bir rol oynadığı kabul edilir Ellis, 1962 Modele göre; bireylerin harekete geçiren’ A bir olay/duruma yönelik bu olay ya da durum ile ilgili sahip oldukları inanışları B onların duygusal ve davranışsal alanda birtakım sonuçlar C yaşamasına sebep olur Ellis, 1962. Burada bireylerde oluşan inanışlar B, irrasyonel veya rasyonel nitelikte olabilir. Bu inanışlar irrasyonel ise sağlığa zarar veren, gerçekle bağdaşmayan, işlevsel olmayan ve mantık dışı bir yapıya sahiplerdir David, Schnur, & Belloiu, 2002. Bu inanışlar rasyonel ise de sağlıklı ve işlevselliği bozmayan bir yapıdadırlar David, Lynn & Ellis, 2010. RDDT de bilişsel, duygusal ve davranışsal bir takım müdahale teknikleri ile bireyleri mutsuzluğa sürükleyen inanışları değiştirilmeye çalışılır ve bireye karşı hoşgörülü bir yaklaşım ile ona sıkıntı yaratan işlevsiz düşüncelerle mücadele edilir Corsini & Wedding, 1989. Bu inanışların oluşmasında kuram açısından bireylerin içinde yaşadığı dış dünyanın oldukça önemli olduğu söylenilebilir. Bireylerde oluşan bu inanışlar, doğduğu zamandan itibaren içinde yaşadığı aileden, aile üyelerinin tutum ve özelliklerinden, arkadaşlarından ve ait olduğu kültürden öğrenilir Clark, 2000. Bu bağlamda klinisyenler, danışanın sahip oldukları irrasyonel inanışları ile savaşarak bireylerin bu inanışları ile başa çıkmasına destek olur Nystul, 1993. Bu kuramda terapilerin ana hedefinin, danışana daha mantıklı olan rasyonel düşünebilme yöntemini öğretmek olduğu söylenilebilir. RDDT de danışanı terapilerin merkezine alan ve bu bağlamda ilerleyen bir anlayışın olmadığı varsayılmaktadır. Hayata bakışında bireylerin rasyonel boyutta kazanımlar elde etmesini sağlayarak, danışanların daha çok düşünmesine yardım eder ve bunu bir avantaj haline dönüştürerek bu bağlamda aktif öğretme teknikleri kullanır Corey, 1980. Bu kuram kendi yapısı içinde güven oluşturma, karşıt tepki oluşturma ve duygu yansıtmaları gibi teknikleri danışma sürecinin başlarında kullansa bile daha sonraki aşamalarda klinisyen tarafından daha aktif ve yönlendirici bir öğretim sürecine dönüştüğü ve danışan ile adeta bir öğretmen öğrenci ilişkisi oluşturduğu söylenilebilir. RDDT ile çalışan klinisyenler bu kuramı sadece duygusal rahatsızlıklarda değil problem çözme becerilerini geliştirme yaklaşımında, grup çalışmalarında, rehberlik ve eğitim alanında da değerlendirmişlerdir Hawton & Kirk, 1989; Meichenbaum, 1985. Kognitif Terapi 1960’lı yıllarda Aaron T. Beck’in oluşturduğu bir psikoterapi yöntemidir. Kognitif Terapi KT’nin etkililiği, ortaya çıktığı yıllardan bu yana birçok bilimsel araştırmanın konusu olmuş ve araştırmaların çoğunda KT’nin oldukça geniş bir ruhsal bozukluk yelpazesinde etkili olduğuna dair sonuçlar bulunmuştur. Kognitif Davranışçı Terapi KDT terimi ise 1990’lı yıllardan sonra kullanılmaya başlanmıştır. KDT, ek olarak, insan davranışlarına dair kapsamlı teorileri de içermektedir. Kognitif terapi psikoloji ve psikopatoloji ruhsal rahatsızlıklar alanındaki bilimsel bulgulara dayalı olarak geliştirilmiş, bilimsel ilkelerin psikoterapi alanına uygulanmasıyla ortaya çıkmış çağdaş bir psikoterapidir. Psikoterapi ruhsal rahatsızlık veya sorunları sözel etkileşim yoluyla görüşmelerle çözme tekniğine verilen genel addır. Kognitif terapi ruhsal rahatsızlıkları açıklarken ve nedenlerini araştırırken psikoloji biliminin verilerine dayanır. Bu rahatsızlıkların çözümünde kullandığı sözel ve davranışsal yöntemler de aynı şekilde bu bilimsel ilkelere ve öğrenme kuramlarına dayalıdır. Ortaya konulan bu tedavi yönteminin etkinliği bilimsel olarak sınanmış ve yüzlerce klinik araştırmayla bir çok ruhsal rahatsızlıkta etkili olduğu gösterilmiştir. Dayandığı temel itibarıyla diğer psikoterapilerden farklı olan kognitif terapinin tedavi uygulamaları süreç ve içerik olarak yapılandırılmıştır. Öncelikle kişinin güncel sorunlarına odaklanır, süre olarak daha sınırlı, ve daha çok sorun çözme hedeflidir. Kognitif terapi sadece başvuranların güncel sorunlarını çözmez aynı zamanda bütün yaşamları süresince sorunlarını çözmekte kullanabilecekleri özel bir takım beceriler de öğretir. Bu beceriler çarpık düşünceleri saptamak, inançlarını değiştirmek, çevreyle yeni ilişkiler kurmak, ve davranış değişikliğidir. Kognitif Tereapi’de terapist öncelikle, bireyin psikolojik rahatsızlıklarla bağlantılı olan inançlarını, ruh hallerini, davranışlarını ve bedensel belirtilerini tespit eder. Daha sonra çeşitli Kognitif Terapi teknikleri uygulayarak bireyin bozukluklarla bağlantılı olan bu inançlarında değişim sağlamaya yönelik çalışmalar yapar. İnançlardaki değişim, bireyin davranışlarında, ruh halinde ve bedensel belirtilerinde de değişime neden olur. Kognitif Terapi’de psikoterapi sürecinin en önemli noktası, terapistin ve danışanın işbirliği içinde olmasıdır. Terapist, danışana ne yapması ya da yapmaması gerektiğini söylemez. Ya da psikoterapi süreci, danışanın kendini anlatıp rahatladığı bir süreç olarak devam etmez. Süreç içerisinde terapist ile danışan birlikte çalışır, notlar tutar ve ilerler. Seansta yapılan çalışmalar ev çalışmaları ile desteklenerek, öğrenilen yeni becerilerin seans dışındaki hayata da aktarılması hedeflenir. Böylelikle danışan, gelecekte karşılaşabileceği sorunlarla mücadele edebilecek gerekli donanımı kazanmış olur. Başka bir deyişle birey, kendi kendisinin terapisti olmayı öğrenir. Kognitif terapi kognitif modele dayanır, bunu basitçe ifade etmek istersek, olayları algılama biçimimizin bizim duygusal tepkilerimizi etkilediği gerçeği kognitif terapinin ana çıkış noktasıdır. Yani “olayları olduğu gibi değil, olduğumuz gibi görürüz”. Örneğin bu kitapçığı okurken okuduklarımızı bir değerlendirmeye ve yoruma tabii tutarız. Bu satırları okuyan bir kişinin “çok güzel, tam benim aradığım tedavi türü” diye düşündüğünü varsayalım, bu kişi kendisini mutlu, hevesli hissedecektir. Bir diğer kişinin ise buraya kadar yazılanları okurken aklından “iyi gibi görünüyor, ama ben yapamam, ben de işe yaramaz” şeklinde düşünceler geçmişse bu kişi de kendisini karamsar ve isteksiz hissedecektir. Bu satırları okuyan her insan kendine göre bir değerlendirme ve yorumlama yapar, sonuçta ortaya çıkan duygu ve davranış bundan etkilenir. Yani kişinin duygusal tepkisi doğrudan durumdan örneğin burada kitapçığı okuma değil, durumla ilgili düşüncelerinden etkilenir. İnsanlar gerilim, baskı altında oldukları zaman net ve açık düşünemezler ve düşünceleri bir biçimde çarpıklaşmaya başlar. Kognitif terapi kişilerin sıkıntı verici düşüncelerini saptamalarını ve bu düşüncelerin ne kadar gerçekçi olduğunu incelemelerine yardımcı olur. Ardından uygunsuz düşünceleri değiştirmeyi öğrenip içinde bulunulan gerçekliğe uygun düşünülmeye başlandığında kişi kendisini daha iyi hisseder. Sorun çözme ve davranış değişikliği en çok ele alınan konulardır. Diyalektik Davranışçı Terapi Linehan tarafından derlenmiş olan Diyalektik Davranış Terapisi DDT, Dialectical Behavior Therapy ilk olarak riskli davranışlar gösteren Sınırda Kişilik Bozukluğu olan bireyler için geliştirilmiş, sonraki yıllar duygusal ve ilişkisel boyutlarda süregelen problem yaşayan bir çok grup için yeme bozukluğu, üniversite öğrencileri gibi uyarlanmıştır. Diyalektik Davranış Terapisi bireysel terapi, beceri eğitimleri, ve danışmanlık sunan uzmanlardan oluşan konsültasyon grubundan oluşur. Diyalektik Davranış Terapisi duygu düzenlemesinde ciddi sorunlar yaşayan bireyler için geliştirilmiş ve zamanla birçok psikolojik sorunun tedavisinde tercih edilen bir psikoterapi yaklaşımı olarak yaygınlık kazanmıştır. DBT’de temel amaç, bireylerde duygudurum dalgalanmalarını azaltmak ve zor durumlarla baş etmeleri için gerekli becerileri kazandırmaktır. Bunun yanında, öğrenilen beceriler ve davranış biçimleriyle zor durumlarda sakin ve farkında kalabilmek, duygu regülasyonu, ruhsal ve fiziksel sağlığın güçlenmesi ve nihayetinde yaşama sevinci ve mutluluğun da arttırılması amaçlanmaktadır. Terapide, bilişsel ve davranışçı yöntemlerle birlikte uygulanan farkındalık temelli yöntemleri önemli bir yer tutmaktadır. DDT’de bireysel terapi ve grup terapisini içeren ve aşamalardan oluşan bir terapi planı uygulanmaktadır. Terapi süresince, “ne” becerileri ve “nasıl” becerileri olarak ayrılan farkındalık becerilerini arttıran pek çok terapötik yöntem kullanılmaktadır. Farkındalık temelli yöntemler, hem meditatif alıştırmalardan hemde günlük yaşamda farkındalık kapasitesini arttıran informel farkındalık alıştırmalarından meydana gelmektedir. DDT’nin özünde kabul ve değişim sratejileri’nin ustalıklı bir şekilde birleştirilerek kullanılması yatmaktadır. Kabule dayalı stratejilerde Zen prensipleri temel alınmıştır. Zen prensiplerine göre, danışanların kendi davranışlarını, duygu ve düşüncelerini ve çevrelerinde olanları yargılamayan bir tarzda ve değiştirmeye çalışmadan gözlemlemeleri ve tanımlamaları istenir. Değişim stratejileri başlığı altında ise maruz bırakma, edimsel yönetim, sorun çözme, bilişsel yeniden yapılandırma gibi bilişsel-davranış prensiplerini sayabiliriz. DDT terapistleri bu stratejileri hedef davranış hiyerarşisi ve vaka formülasyonunu temel alarak uygulamaktadır. Bu farklı stratejilerin beraber kullanımı ciddi duygu regülasyonu sorunu olan bireylerde özellikle önemlidir. Çünkü bu bireyler kendilerine dayatılan ve kabul içermeyen değişme taleplerini yaşadıkları zorlukları boşa sayan bir yaklaşım olarak görebilir ya da değişim içermeyen kabul yaklaşımlarını amaçlarına ulaşma konusunda yetersiz sayabilir. Diyalektik Davranış Terapisi en başta kronik olarak intihara meyilli olan ve Borderline sınır Kişilik Bozukluğu olan, duygularını düzenleme konusunda çok şiddetli zorluklar yaşayan, bireylerle çalışmak ve bu bireyleri tedavi etmek için geliştirildi. Tedavi geliştirilirken bu bireylerin en temel ortak özellikleri olan yaşadıkları yoğun duyguları düzenleyememeleri, duygularına göre davranmaktan kendilerini alıkoyamamaları ve uzun vadedeki hedeflerine ulaşabilmelerini sağlayacak bir şekilde duygularından bağımsız hareket edememeleri dikkate alindi. Bu bireylerdeki duygu regülasyonu sıkıntısı dürtülerini kontrol etme zorluğuna, ilişkisel problemlere ve benlik saygılarındaki istikrarsızlığa neden olduğu için de Diyalektik Davranış Terapisi ile bu bireylere duygu regülasyonu, sıkıntı distres toleransı, farkındalık mindfulness ve kişilerarası ilişkilerde etkili olma becerileri öğretilmeye başlandı. Yapılan araştırmalar Diyalektik Davranış Terapisi’nin bu danışan grubunda iyileşmeyi sağlama bakımından ciddi anlamda etkili olduğunu gösterdi. Daha sonra, bir çok psikolojik rahatsızlıktaki asıl problemin duyguların aşırı veya yetersiz kontrolü ve bundan kaynaklanan bilişsel ve davranışsal problemler olduğu anlaşıldığı için Diyalektik Davranış Terapisi öfke kontrol problemi, depresyon, bipolar bozukluk, endişe bozukluğu, yeme bozukluğu, madde kullanımı/bağımlılığı, ve dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu ile mücadele eden danışanlarla da kullanılmaya başlandı ve yapılan araştırmalarla bu danışan gruplarında da etkili olduğu kanıtlandı. Modüler bir terapi yöntemi olan Diyalektik Davranış Terapisi danışana bireysel terapi, danışana grup halinde veya bireysel beceri eğitimi, seanslar arası terapist tarafından danışana telefon koçluğu, ve terapistin Diyalektik Davranış Terapisi konsültasyon takımına katilimi olmak üzere 4 birimden oluşuyor. Yaşanılan zorluk ve sorun alanına ve danışanın ihtiyacına göre bu 4 bileşenden gerekli olanlar uygulanıp gerekli görünmeyenler çıkartılabiliyor. Örneğin, bireysel terapiye ihtiyaç duyan danışanlarla olan tedavi bu 4 birimi de kapsıyorken, bireysel terapiye ihtiyacı olmayan bireylere sadece beceri eğitimi verilebiliyor. Kabul ve Kararlılık Terapisi Klinik psikoloji alanında önemli bir etkiye sahip olan, 1950 ve 60’larda popüler hale gelen ilk davranışçılık ekolünün edimsel ve klasik koşullanma vurguları, 1970’lerde Bilişsel Davranışçı Terapi’nin BDT işlevsiz düşünceleri daha işlevsel hale getirme vurgusuna doğru evrildi. Üçüncü dalga diyebileceğimiz Acceptance and Commitment Therapy ACT yani Kabul ve Kararlılık Terapisi modeli de 1986’dan bu yana yapılan çalışmaların bir sonucu olarak görülüyor. Modelin kurucusu olan Steve Hayes konuyla ilgili ilk kitabını 1999’da yayımladı. Kelly Wilson da kabul ve kararlılık terapisinin ilk mimarları arasında yer alıyor. Modelin temelinde İlişkisel Çerçeve Kuramı ve Uygulamalı Davranış Analizi bulunuyor. En altta yatan temel felsefeye baktığımızdaysa işlevsel bağlamcılığın yer aldığını söyleyebiliriz. Kabul ve kararlılık terapisi, dil ve insan bilişinin ilişkisel çerçeve kuramına dayalı bilişsel-davranışsal bir psikoterapi türüdür. Bu psikoterapi türü, deneyimsel kaçınma, kognitif füzyon, değerlerin yokluğu ya da kaybı ve bulunulan bölgeden kaynaklı davranışsal katılık ya da etkisizliğin oynadığı rolü ön plana çıkaran psikopatoloji üzerine derinlemesine bir incelemedir ACT’in felsefi temelinde ise işlevsel bağlamsalcılık’ functional contextualism olarak adlandırılan düşünce vardır. Buradan hareketle ACT, organizmaya ait herhangi bir davranışsal unsuru iyi’ ya da kötü’ olarak tanımlamaz, davranışın içinde bulunduğu bağlama göre bunların değerlendirilmesi gerektiğini söyler ve davranışın işlevinin ne olduğunu ve mutluluğun doğal homeostatik durum olduğunu savunan, karşılaşılan anormal’ durumların hipotetik bozuk parça veya parçaların tespit edilip tamir edilmesiyle düzeltilebileceğini öneren mekanistik yaklaşım, tıbbın diğer alanlarında oldukça başarılı ve tutarlı verilere ulaşabilmiş olsa da davranışsal sorunlarda aynı başarıyı gösterememektedir. İnsanın doğal ve normal halinin mutluluk olduğu varsayımının yanlışlığı dünya çapındaki psikolojik sorunların istatistiklerine bakıldığında anlaşılacaktır. Yaşadığımız sürece acı kaçınılmazdır. Acıyı yok etmeye, azaltmaya ya da kontrol etmeye çalışmak ise yalnızca o acının yeni acılar beraberliğinde bizi daha fazla ziyaret etmesine yol açacaktır. ACT normal bir zihnin işleyişinin acıya yol açabildiğini iddia eder. Dışarıdan gelen bir tehlikeden kaçmak, onu yok etmeye çalışmak çoğu zaman işe yarayan bir strateji iken, aynı strateji olumsuz içsel yaşantılarımız duygu, düşünce, anı ve hisler için kullanıldığında işe yaramaz hale gelecektir. Yani konu olumsuz içsel yaşantılarımız olduğunda esas sorun o yaşantılar değil, onları kontrol etme çabamızdır. Bu bakış açısıyla ACT, olumsuz içsel yaşantıları düzeltmeye, tamir etmeye çalışmaz; onlarla içtenlikle temas etmeyi ve verdikleri rahatsızlıkla beraber hayatımızda onlara yer açmayı vurgular. Kabul ve kararlılık terapisinde altı temel süreç kullanılır. Bunlar Anda olma şimdi ve burada ol, ayrışma düşünceni izle, kabul etme açık ol, bağlamsal benlik saf farkındalık, değerler sizin için değerli/önemli olan nedir? ve değerlere yönelik eylemlerdir gerekenin yapılması. Bu süreçler kabul ve kararlılık terapisinin altı-yüzlü elmas metaforunu temsil eder. Bu aynı zamanda psikolojik esnekliğe giden yoldur. Psikolojik esneklik ise “anda bulunma, açık olma ve gereğini yapma” becerisidir. Zaten bu terapi modelinin asıl amacı da psikolojik esnekliği artırmak. Depresyon, stres, kaygı, kronik ağrı, madde kullanımı, kanserde psikolojik destek, kilo kontrolü, sigara bırakma gibi birçok alanda bireysel ve grup çalışmalarında etkilidir. Danışanların duygu ve düşüncelerini iyi/kötü, normal/anormal, doğru/yanlış gibi kategorilere ayırmadan oldukları gibi kabul edip değerlerine yönelik davranışlar seçebilmelerine yardımcı olduğundan kabul ve kararlılık terapisi, tek başına bir kişisel gelişim ve/veya koçluk yaklaşımı olarak da kullanılabilir. Merhamet Odaklı Terapi Paul Gilbert ve arkadaşları Merhamet Odaklı Terapi olarak adlandırılan kendine merhameti artırmak için dizayn edilmiş genel terapötik bir yaklaşım geliştirdiler. Gilbert ve Proctor 2009, terapi alan hastaların genellikle uyumsuz düşünce kalıplarını tanımlayabildiklerini “Ben sevilmez biriyim, ve alternatif kendilik durumları oluşturabildiklerini “Bazı insanların beni sevdiklerinden eminim” ancak duygusal olarak bu süreci güvenilir bulmadıklarını ifade etmişlerdir Neff & Germer, 2012. Bunda dolayı Merhamet Odaklı Terapi’nin MOT amacı, terapötik süreç içerisinde hastalara samimiyet duygusunu ve kendilerine yönelik duygusal tepkilerini geliştirmektir. CFT, görselleştirme, dil yoluyla kendine iyiliği geliştirme gibi çeşitli egzersizler aracılığıyla ve kendine merhametli davranışlar ve alışkanlıklar yoluyla bunu gerçekleştirir. MOT, yeme bozukluklarında, bipolar bozukluklarda, depresyonda, utançta ve diğer psikolojik koşullarda günümüzde kullanılmaktadır. MOT, klinik hastalar için dizayn edilmiş bir yaklaşımdır ancak psikolojik rahatlamayı artıran müdahaleler hem klinik hem de klinik olmayan popülasyonlarda gelişmekte olan bir değerdedir. Terapötik müdahalenin bir parçası olarak merhamet, ileri araştırma gerektiren önemli bir yenilik olarak görülmektedir. MOT’un, bireylerin kendileriyle yakın ilişki geliştiremediklerini anlamaya çalışması 20 yıldır devam etmektedir. İlk olarak insanlardaki sıcaklık, destek ve yardım duyguları stresle baş etme süreçlerinde kullanılmaya başlandı ve bu noktada merhametli içses geliştirme ve merhamet yazıları kullanılarak yardım sürecine dahil edildi. Merhamet odaklı terapi temelli 3 egzersiz Merhamet kavramı felsefenin veya dinin ötesine geçer. Bazen en sıradan kelimelerin gerçekten ne kadar aşkın olduğunu anlayamayız. “Merhamet” kelimesi, kendimize yardım etmemize ve daha saygılı ve insani bir dünya inşa etmemize yardımcı olan bir yaşam kalitesini temsil eder. Psikolog Paul Gilbert çok çeşitli teknikler önermiştir. Bu ilginç önerileri tamamen davranışsal stratejilerden bilişsel ve anlatımsal stratejilerle Gestalt terapisi ve farkındalığa kadar uzanır. Gelin şimdi, şefkat odaklı terapiye dayalı bazı egzersizleri öğrenelim. Kendiniz için güvenli bir alan yaratma Merhamet odaklı terapi, şefkat ve merhamet konusunda çok önemli bir şey öğretir. Kendinizle başlayıp yola buradan devam etmelisiniz. Kendisine karşı şefkati olmayan bir kişi başkalarına karşı da şefkat ve merhamet gösteremez. Sonuç olarak, sadece kendini sevmeyi öğrenmek değil, kendini gerçekten sevmeyi öğrenmek de önemlidir. Bu, belirli güçler geliştirmeyi, ihtiyaçlarınızı ve korkularınızı sezmeyi, acılarınızla uğraşmayı ve rahatsız edici düşünceleri durdurmayı içerir. Bunu yapmak için görselleştirmeyle işe başlayabilirsiniz. Amaç kendiniz için güvenli bir alan yaratmaktır. Sığınak bulabileceğiniz ve huzur bulabileceğiniz bir zihinsel alan yaratın. Orada kendinize iyi bakabilir ve daha iyi kararlar alabilirsiniz. Bu yöntem bir cam evde olduğunuzu hayal etmenize yardımcı olabilir. Her şeyi aydınlatan sakin bir deniz ve yumuşak bir ışıkla çevrilisiniz. Her köşede uyum ve ahenk var. Huzurla çevrilisiniz. Bu cam evin içi, kendinizi güvende hissettiğiniz sıcak bir yerdir. Bu zihinsel sığınakta her gün yarım saat ya da ihtiyaç duyduğunuz kadar zaman harcayabilirsiniz. Burada kendinizle dürüstçe konuşabilirsiniz. Dış sesleri ve korkularınızı kapıda bırakın ve içeri girin. Şefkatli benliği geliştirme Şefkatli benliğinizi geliştirmek, merhamet odaklı terapi egzersizlerinin en önemlilerinden biridir. Bu özel görev, belirli bir anahtar fikre odaklanmayı duygularınız, ihtiyaçlarınız ve acılarınızdan haberdar olun. Merhamet akışını canlandırma Merhamet odaklı terapide önemli bir beceri de merhamet akışını canlandırmaktır. Bu ne anlama geliyor? Temel olarak, kendiniz için geliştirdiğiniz merhametin başkalarına akmasına izin vermek anlamına gelir. Bu alıştırmayı birçok farklı şekilde yapabilirsiniz. Ama en önemli şey, başkalarının esenliğini geliştirmek için gerçek bir arzu duyarak hareket etmektir. Diğer kişiyi nezaket ve saygıyla kucaklamak zorundasınız. İnsanlar hakkında olumlu ve umutlu bir şekilde düşünün. Sonuç olarak, şefkat odaklı terapi sadece hüsnükuruntudan ibaret değildir. Esasen, reddedilmez bir bilimsel gerçeğe dayanmaktadır Merhamet iyileştirir ve içimizde ve başkalarında bir değişim yaratır. Merhamet, korku ve anksiyeteyi dindirebilen bir yaşam gücüdür. Gelin bu gücü uygulamaya dökelim. Merhameti hayatımızın kasıtlı bir parçası kılalım. Farkındalık Temelli Bilişsel Terapi Bilinçli farkındalık yaşadığımız anda kendimizde ve etrafımızda gerçekleşenleri oldukları gibi fark etmek; zihnimizden geçen düşünceleri, yaşadığımız duyguları, vücudumuzdaki hisleri oldukları gibi algılamak ve gerçekleşenleri isimlendirmeden ve yargılamadan an be an onlarla kalabilmek, bununla birlikte dalgın ya da dikkati dağılmış olmamaktır Farkındalık Temelli Bilişsel Terapi Segal, Williams, ve Teasdale tarafından daha çok depresif nüksleri önlemek amacıyla geliştirilmiş bir Farkındalık Terapisidir 2002. Danışanlara düşüncelerini gözlemlemeyi öğretir ve MBSR’nin bilinçlilik temelli stres azaltma bilişsel terapi ve depresyon için kullanılan bir uygulamasıdır. Amacı farkındalık eğitimi ile bilinçliliğin geliştirilmesidir. Farkındalık uygulamaları ile bilişsel-davranışçı terapiler, düşünce ve algıları duygu ve davranışlara yönlendirme konusunda benzer bir bakış açısına sahip oldukları için farkındalık temelli uygulamalar pek çok bilişsel-davranışçı terapi yöntemini kullanmaktadır Miller, Fletcher, Kabat-Zinn, 1995; Çatak ve Ögel 2010. Her iki yaklaşım da bireylerin fonksiyonel olmayan düşünce ve davranışlarının fonksiyonel olanlarla değiştirebileceğini savunmakta ve düşünce kalıplarını değiştirerek sonuç elde etmek için çalışmaktadır Körükçü ve Kukulu, 2015. Bilinçli farkındalıktaki temel tutumlar Yargılayıcı olmama Yaşantılarımızla ilgili çok sayıda genelleştirilmiş yargılarımız vardır. Hemen hemen her gördüğümüz şey için bir etiketimiz ve sınıflandırmamız vardır “iyi” “kötü”, “nötr” Tüm bu yargılar zihnimizin bir şeyleri sevmek ve sevmemekle fazlasıyla meşgul olmasına neden olur. Sevmediğimiz şeylerden kaçınır ve onları göz ardı ederiz ve sevdiğimiz şeylere yöneliriz, oysaki yaşamda olumlu, olumsuz veya nötr her şey geçicidir. Yaşamlarımızda stresi kontrol altına almak için etkin bir yol; yapmamız gereken ilk şey bu otomatik yargıların farkında olmaktır. Sabır Sabır her şeyin bir vakti olduğunu kabul etmek ve anlamaktır. Bazı zamanları daha iyi zamanlara tercih etmememiz gereklidir. Sabırlı olmak her bir ana açık olmak, onu olduğu gibi kabul etmek ve her şeyin bir zamanı olduğunu bilmektir. Acemi zihni Şu anın zenginliği aynı zamanda yaşamın kendi zenginliğidir. Her şeyi ilk defa oluyormuş gibi» görmeye istekli olmak Çünkü hiçbir an bir diğeriyle aynı değildir. Her bir an biriciktir. Güven Kendinize ve hislerinize temel bir güven duygusu geliştirmek meditasyon eğitiminin önemli bir özelliğidir. Bazen kişi kendisinden daha gelişmiş ve daha bilge olduğunu düşünerek onu taklit eder ve o ne derse sorgulamadan yapar. Kendi dışınızda biri olmanız mümkün değildir, sizin tek umudunuz tamamıyla kendiniz olmak olmalıdır. Hırslanmamak Hemen hemen yaptığımız her şeyi bir amaç uğruna, bir şeyleri elde etmek veya bir yerlere gelmek için yaparız. Meditasyon insanların yaptığı tüm aktivitelerden farklıdır. Çok çalışma ve enerji gerektirmesine rağmen aslında meditasyon hiçbir şey yapmamadır. Hırslanmamak Meditasyon yaparken “rahatlayacağım, aydınlanacağım, acımı kontrol edeceğim veya daha iyi bir insan olacağım” demek zihninize nasıl olmanız gerektiği ile ilgili bir düşünce getirir. Eğer gerginsen o halde sadece gerginliğe dikkatini ver. Eğer kendini eleştiriyorsan yargılayan zihnin meşguliyetini gözlemle. Sadece izle. Biz bu şekilde basitçe şu anda yaşamakta olduğumuz her şeyi olduğu gibi kabul ediyoruz. Kabul Bilinçli farkındalık şu anda var olan yaşantıların kabullenilerek farkında olunmasıdır. Duygularımız iyi de olsa, rahatsız edici de hoş karşılanmalı, kabullenilmeli ve onlara kesinlikle eşit davranılmalıdır; her iki duygu da bizimdir. Endişemize, üzüntümüze, nefretimize ve tutkumuza nazikçe ve saygıyla yaklaşmak; ona karşı direnmemek Onun doğasını anlayarak bu duygularla dayanışma içinde olmamız gerekir. Oluruna Bırakmak İçsel yaşantılarımıza dikkatimizi verdiğimizde, zihnin tutunmak istediği belli düşünceler, duygular ve durumlar olduğunu keşfederiz. Benzer şekilde kurtulmaya, önlemeye veya kendimizi korumaya çalıştığımız birçok düşünce, duygu ve durum var. Meditasyon uygulamalarında bazı yaşantılarımızı yüceltirken diğerlerini kabul etmeme eğilimimizi bir kenara koyar, bunun yerine onu olduğu gibi yaşar ve onu an be an gözlemleyebilmek için alıştırmalar yaparız. Zihnimize geçmiş ve gelecekle ilgili düşünceler geldiğinde, onları serbest bırakır ve sadece izleriz. Bilinçli farkındalık kavramı, bir yandan bilinçli farkındalık egzersizleri sırasında deneyimlenen durumsal bir yaşantı olarak state kavramlaştırılırken, diğer yandan da geliştirilebilen bir beceri, hatta farkında olunmadan edinilmiş bir kişilik özelliği trait olarak da değerlendirilmektedir. Şema Terapi Şema Terapi aslında tam olarak bir BDT tearpisi sayılmaz. Jeffrey Young tarafından geliştirilmiş olan Şema Terapi modeli, erken dönem yaşantıların, yetişkinlik dönemindeki yansımalarının keşfine ve değişimine odaklıdır. Değişime dirençli zor vakalar ya da kişilik bozuklukları alanı hedefiyle yola çıkan yaklaşım, zamanla diğer psikolojik sorun alanlarında, bireysel, grup ve çift terapileri gibi farklı sorunlarda da uygulanmaya başlamıştır. Son on yıldır sürdürülen araştırmalar, yaklaşımın etkililiğine yönelik dikkate değer kanıtlar sunmaya başlamıştır. Şemalar, yaşamın erken yıllarında oluşan düşünce, duygu ve davranış kalıplarıdır. Şemalar zamanla katı, değişmez, koşulsuz kabul edilen değerlendirmeler haline gelirler. Bu özellikleri sayesinde şemalar gittikçe güçlenir, değiştirilmeleri daha zor hale gelirler. Şemalar, bize gelen bilgiyi değerlendirmeye soktuğumuz filtre, süzgeç olarak işlev görürler. Olayları, durumları sahip olduğumuz şemalara göre değerlendirir ve kararlarımızı şemalara göre veririz. Bu da çoğunlukla bilgileri çarpıtmamıza, bozmamıza sebep olur. Şema terapi, Jeffrey Young tarafından Bilişsel-Davranışçı Terapi yaklaşımı içerisinde kendine has bir okul olarak geliştirilmiştir. Şema terapinin tanımı şöyle yapılabilir Şema terapi, değiştirilmesi zor, çocukluk ve ergenlik döneminde belirgin kökenleri bulunan psikolojik rahatsızlıklar borderline kişilik bozukluğu gibi için tasarlanmış, bilişsel, davranışçı, kişiler-arası ve yaşantısal teknikleri birleştiren, bütünleştirici bir teori ve terapi yaklaşımıdır. Şema Terapi Açısından Psikolojik Problemlerin Oluşumu Şema terapide uyumsuz şemaların, temel ihtiyaçların giderilememesiyle ortaya çıktığı düşünülür. Şemalar, çocukluk ve ergenlik döneminde temel ihtiyaçların giderilememesiyle ortaya çıktığı gibi, yetişkinlik döneminde de temel ihtiyaçların giderilememesine sebep olurlar. Şemaların oluşumuna etki eden temel ihtiyaçlar şunlardır Diğerlerine Güvenli Bağlanma güvenlik, stabilite, bakım, kabul içeren yaklaşımlar Hareket Özgürlüğü, Yeterlilik Ve Olumlu Kimlik Algısı Gereksinim Ve Duygularını İfade Özgürlüğü Kendiliğindenlik Ve Oyun Gerçekçi Limitler Ve Öz Denetim Bu temel ihtiyaçlar, insanda var olan “öz”ün ortaya çıkartılabilmesi ve insanın “kendini gerçekleştirmesi” için giderilmeye gereksinim duyarlar. Giderilemeyen her temel ihtiyaç kendine has problem alanları/şema alanları oluşturur. Şemalar 3 temel yolla oluşabilirler İhtiyaçların Zedeleyici Seviyede Engellenmesi Her insan, insan olması dolayısıyla bazı olumlu yaşantılardan mahrum kalabilir. Normalde insanlar, giderilemeyen ihtiyaçlarını tölere edebilir, hayatını normal şekilde idame ettirebilirler. Ancak en temel insani ihtiyaçlarımız bazen altından kalkamayacağımız derecede engellenebilir. Burada genelde etken olan insanlar, ebeveynimiz ya da bize bakım sağlayan insanlardır. Darbelenme, Kurbanlaştırılma, Kötü Davranım Hayatta başımıza gelecek ve kendi bütünlüğümüzü bozabilecek her türlü darbe bu gruba girebilir. İnsanlardan ya da doğadan kaynaklanabilir bu darbeler. Taciz, deprem vb. İyi Şeylerin Aşırı Verilmesi Özgürlük kadar sınırlar da insani gelişimde gereklidir. Rollo May bu durumu, nehir aforizmasıyla ifade eder. Bir nehrin oluşabilmesi için su kadar sınırlara da ihtiyaç vardır ona göre. Şema oluşumunda, seçici içselleştirme, özdeşleşme, mizaç ve kültürel öğeler de etkin rol oynar. Şema terapinin temel amacı, danışanların mevcut problemlerinin kökeninde yatan şemalarını tespit etmek ve bunları değiştirerek temel ihtiyaçlarına sevgi-bağlanma, hareket özgürlüğü, eğlenebilme, kendini ifade edebilme ve gerçekçi limitler oluşturma sağlıklı yollarla ulaşmasına yardım etmektir. Pozitif Psikoloji Pozitif Psikoloji hareketi, insan işleyişinin ve davranışlarının patolojik ve negatif yönleri ile meşgul olan psikolojiye bir tepki olarak ortaya çıkmıştır Luthans, 2002a, s. 58. Tam anlamıyla bir bilişsel davranışçı terapi olmasa da Seligman özellikle meslek hatayının ilk yıllarında Dr. Aaron Beck ile birlikte çalışmış, ayrıca Dr. Albert Ellis’in eserlerinden esinlemiştir. Ünlü psikolog Martin Seligman liderliğinde araştırma odaklı pozitif psikologlardan oluşan bir grup, pozitif psikolojinin amacının, insanlarda neyin yanlış olduğunu değil, neyin doğru olduğunu vurgulamak, güçlü yönlere odaklanmak zayıf yönlerin aksine, dayanıklılık zayıflığın/kırılganlığın aksine, sağlıklı, refah, iyi bir hayatın iyileştirilmesi ve geliştirilmesi ile ilgilenmek olduğunu ifade etmişlerdir Luthans, 2002b, s. 697. Geleneksel psikoloji anlayışı ve modern anlayışta psikoloji, kişinin olumsuz ve güçsüz yanlarına odaklanarak çözme eğiliminde olan bir bilim dalı olarak bilinir. Bu şekilde temellenen yaklaşımlar sorun odaklı yaklaşımlar olup; bireyi, anormal’ diye tabir edilen durumlardan çıkarıp normal’ olarak adlandırılan durumlara ulaştırmayı amaçlamaktadır. Burada göz ardı edilmemesi gereken nokta, psikolojinin sadece anormal’ durumlarda müdahale eden ve bunları çözüme kavuşturmaya çalışan bir bilim olarak algılanmasıdır. Pozitif psikoloji, medikal modeli ve sorun çözme odaklı yaklaşımı temel alan klinik psikolojiyi reddetmez ve gerekli olduğunu kabul eder. Fakat psikolojinin tek taraflı olarak bu alana eğilmesini eleştirir. Olumsuza odaklanıldığı kadar olumlu olana da odaklanılması gerektiğini söyler Gable ve Haidt, 2005. İnsanları eksi düzeyden artı düzeye taşıyan klinik psikoloji insanlığa büyük katkılar sunmasına rağmen, daha değerli ve yaşanabilir hayat için yeterli önerilerde bulunamamıştır Seligman ve Csikszentmihalyi, 2000. Bu sebeple de pozitif psikolojiye ihtiyaç duyulmuştur. Pozitif psikoloji, geleneksel psikoloji anlayışının normal insanları ihmal ettiğini belirten, psikolojinin normal’ insanlara ve güçlü yönlerine de en az patoloji durumlarında gösterdiği önemi göstermesi gerektiğini söyleyen, psikoloji bulgularının insanları, nasıl daha normal, daha mutlu ve daha iyi olabileceklerini öğretmek için uygulanması gerektiğini vurgulayan ve ilk kez 1999 da Martin Seligman tarafından öne sürülen psikoloji yaklaşımıdır. Pozitif psikoloji, bozuk olanı tamir etmek kadar, en iyiyi oluşturmayı; hastalıkların iyileştirilmesi kadar, sağlıklı insanların yaşamlarını daha tatminkar hâle getirmeyi hedeflemektedir. Seligman, pozitif psikolojinin 3 amacının olması gerektiğini belirtmiştir. Bunlar; 1- Psikolojinin insanların zayıf taraflarıyla olduğu kadar güçlü taraflarıyla da ilgilenmesi gerektiği, 2- Psikolojinin insanların hasarlı yanlarını iyileştirmeye çalıştığı kadar aynı zamanda güçlü yanlarıyla da ilgilenmesi gerektiği, 3- Psikolojinin hayatta iyi şeylerle ilgilenmesi gerektiği ve normal’ insanların hayatlarını tatmin olacakları hâle getirmeye çalışması gerektiği, aynı zamanda deha ve yüksek yetenekleri geliştirmeyide hedeflemesi gerektiğidir. Pozitif psikoloji insanların karakter güçlerine odaklanır ve bunları geliştirmeyi hedefler. Karakter güçleri ve pozitif tecrübeler, yaşam doyumu için pozitif psikolojinin temel endişeleri olarak yer almaktadır. Seligman ve Csikszentmihalyi’ye göre 2000, pozitif psikoloji yaklaşımı üç önemli alanda araştırmalar yapmaktadır a Bireylerin pozitif deneyimlerinin neler olduğu üzerinde çalışmak, b Bireylerin pozitif özelliklerinin neler olduğu üzerinde çalışmak, c Pozitif kurumlar üzerinde çalışmak. Bireylerin pozitif deneyimlerinin içeriğini; bireylerin geçmiş yaşantılarından doyum almaları, geçmişe yönelik iyi oluş düzeylerinin olumlu olması; geleceğe yönelik olarak bireylerin iyimser ve umut içerisinde olmaları; içinde bulundukları an itibariyle mutluluk duygusunu hissetmeleri oluşturmaktadır. Pozitif özelliklerin içeriğini; sevgi, cesaret, affetme, kendi öznel yanını ortaya koyma ve özgeci davranma gibi özellikler oluşturmaktadır. Pozitif kurumların içeriğini; bireylere ve topluma yarar sağlayan kurumlar oluşturmak ve bu kurumları geliştirmek gibi faktörler oluşturmaktadır. Bu boyutta; iyi vatandaş olma, sorumluluk, özgecilik, sivilleşme, modernleşme, tolerans ve çalışma etiği gibi konular önemlidir Akın-Little ve Little, 2004; Seligman, 2002; Seligman ve Csikszentmihalyi, 2000; Seligman, Steen, Park ve Peterson, 2005. Bireysel Psikoloji Psikodinamik kuramlar içerisinde yer alan Alfred Adler kuramının terapistler ve diğer insanlar için rehber niteliği taşıyabilmesi açısından daha yalın bir kullanarak Freud ve Jung’dan ayrılmıştır. Adler, insanın ne tür özelliklere dünyaya gelişini bir kenara koyup; bu özelliklerle ne yaptığına odaklanmasıyla Bireysel Psikoloji yaklaşımının öncüsü olmuştur. Bu yaklaşımıyla da, hümanistik yaklaşımlara öncülük etmiştir demek yanlış olmaz. Bireysel psikolojinin amacı, bireyin topluma uyumunu sağlamaktır. Buradaki bireysellik ise kelime anlamının dışında kişiliğin bölünmez ve biricik oluşunu ifade eder. Elbette ki bu söylemler sosyalliğin önemsiz olduğunu ifade etmemektedir. En temelde amaçlanan şey zaten bireyin toplumla kaynaşıp birey’ niteliği kazanmasıdır. Bu doğrultuda da diğer psikoloji sistemleri bireysel ve sosyal psikoloji arasında ayrım yaparken, Adler böyle bir ayrıma gitmemektedir. Adler, bireysel psikoloji yaklaşımında çok fazla soyut kavrama yer vermemektedir. Yazılarında anlaşılır bir dil kullanarak; kişinin sorunları çözme yöntemleri, çocuk yetiştirme, iletişim, yaşam kalitesinin arttırılması gibi konulara yer vermiştir. Adler bir insanı anlamak için onu bütün olarak incelemenin önemli olduğunu söyler. İnsan davranışları bir amaç doğrultusunda gerçekleşir. Birey hedeflerine göre yaşam tarzını belirler. Adler’e göre bireysel psikolojinin temel amacı bireyin toplumsal uyumudur. Ancak Adler’in kuramında yer alan bireysel vurgusu çoğunlukla yanlış anlaşılır. Adler “bireysel” sözcüğü ile kişiliğin biricikliğini ve bölünmezliğini vurgular. Kişiliğin, yaşamın ilk 5 yılında oluştuğunu savunur. Aynı zamanda çocuk cinselliği fikrine de katılır fakat Adler’e göre bu, üstünlük çabasının farklılaşmış bir şeklidir. Gelişim dönemlerini ise reddeder. Adler daha çok sosyal ilgi, aşağılık veya üstünlük kompleksi gibi kavramların üzerinde durmuştur. Adler’e göre daha önce de denildiği gibi birey dünyaya yetersizlik duygularıyla gelir. Ve bundan kurtulma süreci ise üstünlük çabasını doğurur. Yani aslında üstünlük çabasının kaynağı, yetersizlik duygularıdır. Adler’e göre, her bireyin ana itici gücü iradedir. Ancak, bu sürücü engellendiğinde, aşağılık kompleksi dediği zaman ortaya çıkıyor. Bu, deneyimler ve çevreden türeyen bir yetersizlik ya da yetmeme hissidir. Bu durumu telafi etmek için, birey bir “üstünlük kompleksi” geliştirir. Bu, orantısız olarak yüksek algılama ve kendini duyma duygusunu içerir. Bu durumlarda, dengeleme süreci iki mevcut seçeneğe yol açar. Birincisi, birey yeni potansiyel geliştirerek onun aşağılık duygusunu telafi eder. Diğeri, kişinin aşağılık duygusu ile tuzağa düşmesi ve sağlıksız bir üstünlük kompleksi geliştirmesidir. Bu onları sinizm, hayal kırıklığı, kayıtsızlık ve hatta suç haline getirir. Psikanaliz, bireyin dürtüleri ile toplum arasında bir savaş içerisinde olduğunu öne sürerken; bireysel psikoloji, bireyin diğer insanlarla iletişim kurmak için doğuştan bir potansiyel barındırdığını savunur. Bu olguya ise sosyal ilgi denir. Çeviride farklı anlamlar ortaya çıkmasıyla beraber özünde sosyal ilginin, toplumsal duygu şeklinde ifade edilmesi mümkündür. Freud’un süperego olarak adlandırdığı yapının, bireysel psikoloji içerisindeki yansıması; bireyin sosyal çevre içerisindeki konumuna önem vermesi olarak adlandırılabilir. Sosyal ilgi kavramıyla bireyin sosyal bir varlık olduğunu dile getiren Adler, bireyi anlamak isteyen bir kişinin; bireyin sosyokültürel çevredeki ilişkilerini de incelemesi gerektiğini savunur. Bireysel psikoloji sosyal ilginin, kişinin ruh sağlığını değerlendirmeye yarayan bir ölçüt olduğunu ileri sürmüştür. Bu yüzden Adler’e göre sağlıklı kişilik gelişimi için ihtiyaç duyulan ne süperegodur ne de kollektif bilinçdışıdır. Asıl ihtiyaç duyulan şey sosyal ilgidir ve insanın evrensel manada değerlendirilmesinde kullanılabilecek tek kriterdir. Bu doğrultuda da insan yaşamının değerinin başkalarının hayatına kattıklarıyla ölçülebileceği savunulur. Morita Terapisi Tokyo Jikei Üniversitesi Psikiyatri Bölüm Başkanı Dr. Shoma Morita tarafından geliştirilmiş tedavi modeli Morita olarak adlandırılıyor. Morita’nın temelinde; duyguların değiştirilemez doğal süreçler olduğu fikri yatıyor. Duyguları bastırmaya veya değiştirmeye çalışmak, onların daha fazla derinleşmesine yol açıyor. Giderek yaşamdan kopuluyor ve sorumlulukların yerine getirilmemesi ile her şey iyice çıkmaza giriyor. Morita ise bu tabloyu tersine çevirmenin bir yolu. Dr. Morita, karakteri belirleyenin duygular değil, davranışlar olduğunu belirtiyor. Morita terapisinde ilk adım da duygularımızın farkına varmak ve bu duygulara yol açan koşulların değiştirilebilir olup olmadığını anlamaktan geçiyor. Değiştirilebilir koşulları değiştirip, değiştirilemeyecek olanları kabul etmek gerekiyor. Bu durum ancak, yüksek bir odaklanma ve farkındalıkla mümkün oluyor. Morita terapisi, kişiyi en hızlı biçimde kendi kısır dünyasından çıkarıp, dünyada sorumluluk almaya çağırıyor. Örneğin, bir yakınınızı kaybettiğinizde, kendinizi bırakıp da acı denizinde boğulmaktansa, en kısa sürede sorumluluklarınıza sahip çıkmanız, kederle başa çıkmanızın yapıcı bir yolu olacaktır. Morita terapisi, ölümün değişmeyecek bir gerçek; acı, matem duygularınınsa kaçınılmaz olduğunu kabul etmenizi ve onların arkasına saklanmadan sorumluluklarınızı yerine getirmenizi öğütlüyor. Morita terapisinin temel prensipleri Duygularınızı kabul düşüncelerimiz varsa onları kontrol etmeye ya da onlardan kurtulmaya çalışmamalıyız. Aksi takdirde daha yoğun hale gelirler. Duygularımızı biz yaratmalıyız, onlar bize gelirler ve onları kabul etmek zorundayız. İşin püf noktası onları hoş karşılamaktır. Yapmanız gerekeni ortadan kaldırmaya odaklanmamalıyız, çünkü tedavi kendi başına gerçekleşir. Bunun yerine ana odaklanmalıyız. Bilhassa durumu mantık çerçevesinde irdelemekten uzak durmalıyız. Terapistin misyonu hastanın karakterini geliştirmektir. Böylece herhangi bir durumla yüzleşebilir. Yaptığımız şeyler karakterimizin temelini oluşturur. Hayatınızın amacını kontrol edemeyiz ama eylemlerimizin sorumluluğunu alabiliriz. Bu yüzden amacımızla ilgili net bir algımız olmalı ve her zaman Morita’nın mantrasını akılda tutmalıyız “Şu anda ne yapmaya ihtiyacım var? Hangi eyleme geçmeliyim?” Morita Terapisinin Dört Aşaması Morita’nın orijinal tedavisi, on beş gün ile yirmi bir gün sürer ve aşağıdaki aşamalardan oluşur Tecrit ve dinlenme beş ile yedi gün. Tedavinin ilk haftasında, hasta herhangi bir dış uyaran olmadan bir odada dinlenir. Televizyon, kitap, aile, arkadaş ya da konuşmak yasaktır. Hastanın sahip olduğu tek şey düşünceleridir. Günün çoğunu yatarak geçirir ve mümkün olduğunca onunla etkileşim kurmaktan kaçınan terapist tarafından düzenli olarak ziyaret edilir. Terapist ise sadece duygularının iniş çıkışlarını gözlemlemeye devam etmesini tavsiye eder. Işık ergoterapisi beş ile yedi gün.Bu aşamada, hasta sessizlik içinde rutin işler yapar. Bunlardan biri düşünceleri ve hisleriyle ilgili günlük tutmaktır. Hasta içeri kapandığı haftadan sonra dışarı çıkar, doğada yürüyüş ve nefes egzersizleri yapar. Bu aşamada hastanın terapisti dışında biriyle konuşması hala yasaktır. Ergoterapi beş ile yedi gün.Bu aşamada hastanın fiziksel hareket gerektiren işler yapması gerekir. Doktor Morita hastalarını odun kesmeye dağlara götürmeyi sever. Hasta, fiziksel etkinliklere ek olarak yazı yazma, boyama veya seramik yapma gibi diğer etkinliklere de dahil edilir. Sosyal yaşama ve gerçek’ dünyaya geri hastaneden ayrılır ve sosyal yaşama yeniden kazandırılır. Ama tedavi süresince geliştirilen uğraşlarıyla ilgili meditasyon uygulamaları ve ergoterapi sürdürülür. Hedef, bir amaç duyusuyla ve sosyal ya da duygusal baskılarla kontrol edilmeden yeni bir kişi olarak topluma tekrar girmektir. Logoterapi Logoterapi bir bilişsel davranışçı terapi değildir ancak Psikanaliz’e alternatif olarak doğmuş, BDT terapilerine de sonraki süreçlerde esin kaynağı olmuştur. Logoterapi, Yunancada anlam’ anlamına gelen logos ve terapi sözcüklerinin birleşmesinden meydana gelmektedir. Logoterapi, yaşamın her koşulda, hatta en kötü koşullar altında bile potansiyel olarak var olduğunu varsayar. Logoterapi’nin kurucusu Viktor Emil Frankl, insanın düşünebileceği en kötü koşullara bile direnerek ve mücadele ederek, göğüs gerebileceğini söyler. Ancak kişinin hayata asılması için, yaşamı ve ölümü anlamlı kılacak bir nedeni, uğruna yaşayacak bir şeyi olması gerekir. Yaşamlarında anlamsızlık duygusu ağır basan bireyler, uğruna yaşamaya değer bir anlam bilincinden yoksun kalarak, iç dünyalarında oluşan boşluk duygusuna,yani varoluşsal boşluğa yakalanmışlardır. İşte bu noktada, Logoterapistin rolü, danışanın yaşamda bir anlam ve bir amaç bulmasına, ya da, var olan anlam spektrumunu bilinçli ve görünür hale getirmesine yardımcı olmaktır. Logoterapi, acı veren insani çatışmaların üstesinden gelmek için bulunan bir yöntemdir. Zorlu, acı veren durumlarda anlam bulmamızı sağlar. Böylece bu tür durumlar gelişmemiz, büyümemiz için fırsat haline gelir. Bu yöntem hayatta başımıza gelen her şeyde bir anlam bulmamızı sağlar ve eksiksiz bir hayat yaşamayı mümkün kılar. Logoterapi kelimesindeki logo “anlam” demektir. İnsanların her zaman aradığı şey. Bu yüzden logoterapi “anlam” yoluyla terapi demektir. Hayata iyimserlik ve pozitif yaklaşım katar. Kendine güveni arttırır ve kişiler arası ilişkileri geliştirir. Zorluklarla mücadele etmek ve hatta onlardan kurtulmak için direnç ve güven inşa eder. Gelişim için yeni ihtimalleri ve fırsatları görmelerini sağlar. Danışanı ve uygulayıcıyı yeniden tazeleyerek biyopsikososyal etkenler üzerindeki geleneksel bakış açısından öteye, anlam ve değerlerin boyutuna doğru götürür. Danışanların bir olaya verilecek en yapıcı cevabı tanımalarına yardım eder. Onlara güçsüz olmadıklarını, fakat özgürlüğe ve sorunların üstesinden gelme gücüne sahip olduklarını ve bunun oldukça tatmin edici ve anlamlı bir hayata neden olacağını öğretir. Logoterapinin üç temel prensibi veya üç dayanak noktası şöyle sıralanır İrade özgürlüğü Anlam isteği Hayat algısı İrade özgürlüğü İrade özgürlüğü “kendinden uzaklaşma” olarak bilinen insana özgü bir yeti aracılığıyla ortaya çıkar. Bir kişinin kendini görme, kabullenme, regüle etme ve hayal etme imkanıdır. Frankl’ın öğretilerine göre bize 3 etki kaynağından özgürlük verir İçgüdüler Kalıtımla geçen özellikler Çevre İnsan, bu üç kaynağın her birine sahiptir ancak bizi “belirleyen” onlar değildir. Biz önceden belirlenmiş veya sonuçlanmış değiliz. Bu üç açıdan özgürüz. İnsanlar ne zaman bir şeyden özgürleşse onun bir sebebi vardır. Burada bir sorumluluk konsepti mevcut. İnsan sorumlu olmak için özgürdür ve özgür olduğu için sorumludur. Anlam isteği Anlam isteği ve insanları şekillendiren öz-aşkınlık birbiriyle yakından ilişkili kavramlardır. İnsan her zaman kendinden ötesini hedefler, keşfetmek ve tamamlamak istediği bir anlama doğru yönelir. Logoterapinin perspektifinden bakıldığında haz ve güç bir sona ulaşmanın sonuçlarıdır ancak sonun kendisi değillerdir. Bu yüzden sadece haz veya güç peşinde koşan insanlar hayal kırıklığı içinde yaşarlar. Büyük bir varoluşsal vakumun içine çekildiklerini hissederler. Anlam isteği güç veya haz arayışında değildir. Hatta mutluluk arayışında da değildir. Odak noktası, mutlu olmak için bir argüman – bir sebep – bulmaktır. Hayat algısı Yukarıda bahsettiğimiz iki prensipte, hayatın koşullarıyla karşılaşmadan önce, özgür bir şekilde, taşıdığı anlama odaklanarak, bunlara göre tavır alan insandan bahsedilir. Bu anlam arayışındaki insanın profilidir. Hayatın bir anlamı vardır. Hayatın taşıdığı anlam her birimiz için benzersizdir. Bu yüzden bilinçli ve sorumlu varlıklar olarak görevimiz bizim için benzersiz olan bu anlamı keşfetmektir. Ölüm yalnızca yaşamak için kendilerine verilen zamanı doldurmasını bilmeyenleri korkutabilir. Her halükarda, hayat sonlanana kadar her zaman gizli bir anlam taşıyacaktır. Keşfetmemiz ve farkına varmamız için merak uyandıran ve bitmek bilmeyen bir çağrı mevcuttur. BDT Temelli Öfke Yönetim Sistemi Öfke kontrol programların amacı öfkeyi akılcı olmayan veya haksız bilişlere meydan okuyarak, öfkenin sonuçları hakkında bir farkındalık geliştirerek, öfkeyi kontrol etme yeteneğini arttırarak ölçmektir. Öfke yönetimi programlarının genel amacı saldırgan davranışı genel olarak azaltmak ve böylece daha fazla şiddeti azaltmaktır Wood ve Newton, 2003. Yapılan meta-analiz çalışmaları öfke yönetimi programlarının “tedavi edililmesi zor deneklerde belirgin ve orta derecede iyileşme” ürettiğini ortaya koymaktadır DiGiuseppe ve Tafrate, 2003. Öfke kontrolü grup çalışmaları; çocuklarına zarar veren ebeveynlerle, lisans öğrencileriyle, travma sonrası stres bozukluğu çeken gazilerle, okul çocuklarıyla, istismar eden eşlerle, mahkûmlarla, çocuk suçlularla, klinik ergenlerle ve adli tıp hastalarıyla gerçekleştirilebilir Loza ve Loza Fanous, 1999. Öfkeli bireylerin ilişki kurmaları zor olur. Terapistle ilişkileri de öfkeli, göz korkutucu, suçlayıcı ve aşağılayıcı olur. Terapistin olumsuz ve zararlı bulduğu yorumları ve değerleri tutma eğiliminde olurlar. Bu noktada terapistin dikkatle, empatik, saygılı bir biçimde dinlemesi, kişinin öfke hissini ve nasıl ortaya çıktığını netleştirmesi çok önemlidir. Terapist, kızgın kişinin incinmişlik ve mağduriyet hissini tanımlamaya özen göstermelidir. Açık uçlu sorular, empatik dinleme, duygusal temaların altını çizme; danışanın dinlenmiş ve anlaşılmış hissetmesine katkıda bulunacaktır. Terapistin öfkeli insanın yaklaşımına katılması gerekli değildir, ancak kişinin acı, incinmişlik, reddedilme, taciz edilme, kötü muamele edilme, yanlış anlaşılma ve yanlış yorumlanma ile ilgili duygu ve düşüncelerini paylaşmalıdır. Bu, güven ilişkisi oluşturmak, daha hızlı ilerleme sağlamak ve hazır oluşu hızlandırmak için önemlidir. Terapide, danışanın “öfke, istediğimi elde etmeme yardımcı oluyor mu?” sorusunu yanıtlaması amaçlanmaktadır. Terapist bu soru aracılığı ile, danışanın öfkenin kar ve zararlarını değerlendirmesine fırsat verir. Öfkeli bireyler genelde öfkenin kısa vadedeki faydalarından ör; kendini ifade etmek, kendisi için ayağa dikilmek; ve kısa vadedeki zararlarından ör; kontrolden çıkmış, aptal, suçlu hissetmek ve diğerlerinin karşı saldırısına ya da geri çekilmesine neden olmak bahseder. Bu noktada danışanlar, öfkenin kısa vadeli olumlu sonuçlarının, olumsuz sonuçlara göre daha etkili olduğunu düşünebilirler. O zaman, danışanların öfkenin uzun vadeli sonuçlarını değerlendirmeleri istenir ör; ilişkilerin bozulması, iş problemleri, sağlık sorunları, yasal zorluklar. Ancak kişiler uzun vadeli faydaları belirlemekte zorlanır. Bu noktada, kişiye kısa vadeli faydalar için, kısa ve uzun vadeli zararları göze alıp almayacağı sorulur. Danışana aynı zamanda kısa süreli faydaları, kısa ve uzun vadeli bedelleri ödemek zorunda kalmadan nasıl elde edebileceği sorulur. Teorik olarak farklı BDT müdahaleleri, tetikleyici – değerlendirme – öfke – davranış – sonuç zincirinin farklı yönlerini hedef alır. Birçok müdahale kendilik-farkındalığını artırmayı içerir; böylece, kişi öfke tetikleyicilerin, deneyimin, ifadesinin ve sonuçlarına karşı daha uyanık olur. Danışanların bu konulardaki farkındalığı arttıkça, baş etme becerileri gelişir ve terapideki işbirlikleri artar. Bilişsel müdahaleler, öfkeye neden olan düşünce ve görüntüleri, işlevsel olmayan ailesel ve kültürel varsayımları, yanlı değerlendirme, bilgi işleme vb. süreçleri kapsar. Danışanlara öfkeye neden olan bilişleri tanımlamalarında ve onları daha gerçekçi olanlarla değiştirmelerinde yardımcı olunur. Bilişsel yeniden yapılandırma ve problem çözümü müdahaleleri, öfkenin bilişsel elemanlarına odaklanır. Terapist öfkeyi azaltan bir iç diyaloğun ve imgelemin geliştirilmesinde ve kişinin tetikleyici olaylarda sakinliğini koruyup, amaç odaklı hareket etmesinde danışana yardımcı olur. Terapide bu bilişsel baş etme becerileri prova edilir ve daha sonra ödevler aracılığı ile gerçek hayata genellenir. Bilişsel müdahalelerin, öfke problemi yaşayan medikal hastalarda, öfkeli toplum gönüllülerinde, kolej öğrencilerinde ve sürücülerde de etkili olduğu saptanmıştır Ör; Dahlen ve Deffenbacher, 2000; Deffenbacher, Richards ve ark., 2007; Novaco, 1975; Tafrate ve Kassinove, 1998. Kişisel Yapılanma Teorisi 1955’te George Kelly kişisel yapılar teorisini sundu. İnsan anlayışını anlamak için yürürlükte olan iki ana yaklaşıma alternatif olarak davranışçılık ve psikodinamik teoriler psikanaliz. Bu aktü mevcut psikolojik düşünceye meydan okudu. Geleneksel olarak, psikolojik araştırma, araştırdığı tüm insanları konu olarak değerlendirmiştir; Böylece, onlar gibi, olayları anlamaya çalışan birinden onları farklılaştırırlar. Bu anlamda, Kelly, bilimi nasıl gördüğümüz hakkında doğayı değiştirmemiz gerektiğini önerdi. George Kelly’nin kişisel yapıları teorisinin öncül doğrudan, ancak radikal oldu. İnsanların dünyayı hiçbir zaman doğrudan tanımadıklarını, ancak ondan yarattıkları imgelerle olduğunu söyledi. Bu şekilde, insanoğlunu, bilgi ve hipotezini deneyimleyecek şekilde yapılandıran ve değiştiren bir bilim adamı olarak algılar. Dolayısıyla, yapılar, karşıtlıklarına ek olarak, gerçekliğe sahip olduğumuz zihinsel haritalardır. Bu nedenle, bir şeyin ne olduğunu tanımlamak içinneyin olmadığını öğrenmek için gerekli, Kelly’nin teorisine göre. Örneğin, benim için mutlu olmak, her birini duygusal olarak yanlış olmanın ne şekilde yorumladığına bağlı olarak, bir başkası için mutlu olmasından farklı olabilir. George Kelly’nin kişisel yapılarının teorisi bizi her birimizin dünyayı nasıl gördüğünü anlamaya davet ediyor. İnsanları anlamak için karmaşık psikoloji kavramlarını kullanmak yerine, bu düşünce akışını insanları kendi şartları ile anlamaya çalışmak. Kelly’e göre insanların davranışları hem gerçekliğe hem de gerçekliği algılamamıza dayanır. Bizler hem çevredeki uyaranları algılarız hem de onları beklentilerimiz çerçevesinde yorumlar ve ona göre olaylar karşısında tepkiler veririz. Onun gözünde hepimiz birer bilim adamıyız. Her konu hakkında onlar gibi hipotezler kurar, bunları sınar ve sonuçlarına göre birtakım kararlar alırız. Bazen yanlış olan bazen de doğru olan bu kararlar, bizim dünyayı anlamlandırma biçimimizdir. Hepimiz birbirimize benzediğimiz kadar birbirimizden farklı insanlarız ve hiçbirimizin düşünce yapısı diğeriyle birebir örtüşmez. Bundan yola çıkarak hepimizin bakış açıları dünyayı algılayışımızın farklılığını dile getirir. Aynı zamanda Kelly, insanların beklentileri aracılığıyla olayları yapılandırırken hep geçmişe bağlı kaldıklarını ve bireysel farklılıkların etkisini bolca vurgular. 11 önermesiyle beraber, bir kimsenin süreçlerin olaylar hakkındaki beklentiler yoluyla psikolojik olarak yönlendirildiği varsayımı ile kuramını oluşturmuş, önermeleriyle insan davranışlarının çeşitli yönlerini aydınlatmaya çalışmıştır. Ve Kişisel Yapılar Kuramı adını verdiği bu kuramda “kişisel yapıları”, olayları anlamak ve yordamak tahmin etmek için kullandığımız bilişsel yapılar olarak tanımlamıştır. Kelly, kullandığımız yapılandırma sistemlerinin sınırlı sayıda değerli yapıdan oluştuğunu yani zıt özellikli çift kutuplu yapıda olduğunu söyler. Bir şey hakkında karar verirken iyi ya da kötü, çirkin ya da güzel gibi kalıplar kullandığımızı söyler. Bir algı oluşturabilmemiz için olaylar arasındaki benzerlikleri görüp bu olayları karşıtlarıyla eşleştirebilmemiz gerektiğini belirtir. Kelly’e göre bir insanın bir başkasıyla anlaşabilmesi için, onun dünyasını nasıl yapılandırdığını yani o kişinin neyi neden yaptığını ya da neden söylediğini anlaması yeterli olacaktır. İnsanların birbirinin kişisel yapılarını anlayabilmeleri için çeşitli roller oynaması gerektiğini söyler. Bu şekilde kişi kendisini bir başka kişinin yerine koyarak onun kişisel yapısını yorumlayabilir. Rol kavramı, Kişisel Yapılar Kuramı’nda merkezi bir öneme sahiptir. Kelly, rolleri sosyal perspektiften daha çok psikolojik perspektiften yorumlar. Bir kişinin rolü onun toplum içerisindeki yerine ve pozisyonuna bağlı değildir. Daha çok bu rolün kişi tarafından nasıl yorumlandığına bağlıdır. Kişi rol oynadığında diğer kişinin ne düşündüğüne dair inancına göre hareket eder ve kendisini geçici olarak bu kişinin yerine koyar. Bu yüzden de roller toplumun standartlarıyla değil, diğer insanların kişisel yapılarının kavranmasıyla belirlenir. Kelly’nin Kişisel Yapılar Kuramı, 1955’te yayınlandığı “Kişisel Yapıların Psikolojisi” isimli kitaptan sonra kısa süre ilgi odağı olmakla birlikte ne yazık ki daha sonra popülaritesini yitirmiş ve kişilik psikolojisi konusundaki kuramsal açılımlar yerine klinik uygulamalarıyla meşgul olan birkaç öğrencisinin dışında büyük ölçüde unutulmuştur. Multi-model Terapi Multi-model terapi MMT klinik psikolog Arnold Lazarus tarafından geliştirilmiş, sistematik ve geniş kapsamlı bir psikoterapötik yaklaşımdır. İlk defa Lazarus 1958, davranışçı müdahalelerin klinik uygulamalarda temel teşkil ettiğini göstermek için bilimsel literatüre “davranış terapisi” ve “davranış terapisti” terimlerini tanıştırmıştır. Daha sonraları, sadece davranışçı yöntemlerin uygulandığı kişilerin takip çalışmalarında görülen yüksek orandaki yeniden rahatsızlanma durumlarından dolayı Lazarus, terapideki teknik spekturumunu genişletmiştir Lazarus, 1971, 1989. Ölçüm ve terapisinde “kim için, hangi problem için, hangi şartlarda, kim tarafından, ne en iyi tedaviyi sağlar?” sorularına daha net cevaplar sağlayabilmek için çok yanlı ve yöntemli olmayı tercih etmiştir. Lazarus’un Multimodal terapisi, 7 tane birbirinden farklı ve aynı zamanda birbirleriyle ilişkili olan modelden oluşturulmuşur. Bu modeller ingilizce isimlerinin baş harflerinden oluşturulmuş kısaltmasıyla BASIC-ID olarak bilinir. Terapinin düzeltmeyi amaçladığı sorunlar; mantıksız düşünceler, sapkın davranışlar, istenmeyen duyumlar, kişiyi zorlayan imgeler, stresli ilişkiler, olumsuz duyumlar ve biyokimyasal dengesizliklerdir irrational beliefs, deviant behaviors, unpleasant feelings, intrusive images, stressful relationships, negative sensations, and possible biochemical imbalance. Multimodal terapi uygulayan terapistlere göre danışan, terapiden ne kadar çok şey öğrenirse, hastalığın veya problemin tekrarlama olasılığı da o kadar düşük olur. Terapistin de iyi bir dinleyici olması ve hastaya sadece iyi davranması yeterli değildir, ayrıca bunlara ek olarak terapiyle ve terapi çeşitleriyle ilgili çok fazla bilgisinin olması ve hastaya en çok uyan tekniği uygulaması gerekmektedir. Modalite Profilleri MMT, hastayı bir çok alanda multimodal ele alır ve bu yedi modaliteye kısaca BASIC adını verir B Behavior davranış A Affect duygu S Sensation duyum I Imagery görüntüleme C Cognition biliş I Interpersonal relationships kişilerarası ilişkiler D Drugs/biology ilaçlar/biyoloji – medikasyon, diyet, hijyen, egzersiz BASIC problemlerin ve tedavi tekniklerinin saptanması modalite profillerini oluşturur. Bu çerçeve, terapistin, hastanın bireysel durumuna göre bir tedavi uygulanmasına olanak tanır. BASIC doğrultusunda, her modalite için hastanın problemlerindeki önemli sağlıksız eksiklikler ve aşırılıklar sağlanır. MMT’de Temel Müdahale Teknikleri Köprüleme ve İzleme Köprüleme Terapist BASIC hastanın tercih ettiği modaliteden başlar, daha sonra daha verimli diğer boyutlara geçer. Örneğin, terapist duygu modalitesinden başlamayı uygun bulsa da, hasta biliş modalitesinden başlamayı tercih ediyorsa, öyle yapılır. Bu durum hastayı anlaşılmadığı hissine kaptırmadan ileride diğer modalitelere yumuşak geçişi sağlar. İzleme Değişik modalitelerin tetikleme sırasının incelenmesidir. BASIC içinde bu sıra bir çok değişik varyasyonda olabilir. Örneğin, SCIB, CISB, CISA, SICA gibi. Bu sıralar kişiden kişiye değişebileceği gibi, aynı kişide değişik problemler için değişik sıralı modaliteler de görmek mümkündür. Bu sıra, hastanın sorununu hangi modalitenin tetiklediğini ve onun diğer hangi modaliteleri hangi sırada harekete geçirdiğini gösterir. Örneğin, CISA biliş-görüntüleme-duyum-duygu sırası ele alındığında, C modalitesinde “ya endişelenirsem” düşüncesi I modalitesinde panik anında olabilecek görüntüleri akla getirebilir, bu durum S’yi harekete geçirerek aşırı kalp çarpıntısı ve sık nefes almayı ve A’da panik duygusunu ortaya çıkarabilir. Tedavi teknikleri de genellikle bu sıraya göre uygulanır. Örneğin, CISA sırasını gösteren bir problem için ilk önce Meichenbaum’un “kendi kendine talimat verme” eğitimi, sonra da sırasıyla imajinasyonda başetme tekniği, ritmik nefes alma ve gevşeme egzersizleri uygulanabilir. Çözüm Odaklı Terapi Her ne olursa olsun bir problem durumun varlığı çoğunlukla sıkıntı verici olarak algılanmaktadır. Problem en genel anlamıyla “içinde bulunulan durumla, olması istenilen durum arasındaki farklılık ve çeşitli engeller nedeniyle istenilen duruma ulaşamama durumudur” Nezu, Nezu ve D’ Zurilla, 2007. İnsanın sosyal bir varlık olduğu gerçeğinden hareketle sosyal problem çözme kavramını öne süren D’ Zurilla, Nezu ve Maydeu-Olivares’ a 2004 göre problem, “herhangi bir yaşam durumu ya da başarılması gereken görev durumunda kişinin uyum sağlamak için bir tepkide bulunması gerektiğinde bazı engellerin varlığına bağlı olarak belirgin ya da açık etkili bir tepkide bulunamaması durumunda ortaya çıkmaktadır. Aslında problem kişinin “etkili ve uygun olan tepkiyi göstermede yaptığı hata” D’ Zurilla ve Goldfried, 1971 ya da “şu anda içinde bulunulan durum ile olmasını istediği durum arasında fark” olduğunda ortaya çıkmaktadır Nezu, Nezu ve D’ Zurilla, 2007. Problemli bir durumun varlığı kaçınılmaz olarak çözüm için çaba harcamayı da gerektirmektedir. Bu nedenle problem durumu, başaçıkmayı, engellerle uğraşmayı dahası çaba sarfetmeyi ve özellikle de değişimi gerektirir. Yani bulunulan durumdan olması istenilen duruma doğru ulaşmak için harekete geçmek, değişmek gerekir. Değişmek de zorlu ve rahatsızlık verici bir süreç olarak algılanabilmektedir. İşte bu noktada insanların sorun çözme tarzları etkili ya da etkisiz olmak üzere farklılaşabilmektedir. D’Zurilla ve Nezu 1990 sosyal sorun çözmeyi, kişinin günlük yaşamda karşılaştığı sorunlu durumlarda etkili başa çıkma yolunu bulmak için giriştiği ve ürettiği bilişsel, duyuşsal ve davranışsal süreç olarak tanımlamaktadır Sorun çöze terapisinin ana amacı, insanlara karşılaştıkları sorunlar karşısında nasıl bir yaklaşım sergilemeleri gerektiği ve problemleri çözmek için izleyecekleri stratejileri öğretmektir. Bu açıdan bakıldığında sorun çözme terapisi, hem sorunların çözülememesinden kaynaklanan ruhsal sıkıntıları tedavi etmeyi hem de psikolojik sorunların ortaya çıkmasını önlemeyi hedefler. Sorun çözme terapisi, yaşadığımız her türlü sorunun hayatımızın bir parçası olduğunu kabul eder. Her an hasta olabilir, sevdiğimiz birini kaybedebilir, sevgilimiz tarafından terk edilebilir, işimizden olabilir, başkaları tarafından aşağılanabilir, haksızlığa uğrayabiliriz. Bu yüzden sorunsuz bir dünya hayali gerçekçi değildir. Önemli olan, sorunların var olmasından ziyade onlarla nasıl başa çıktığımızdır. Sorun çözme terapisinin ana çıkış noktası, ruhsal sorun yaşayan kimselerin sorun çözme becerilerinin yeterli ve etkili olmadığıdır. Bilişsel-davranışçı bir terapi modeli olan sorun çözme terapisi, kişilerin düşüncelerine ve davranışlarına odaklanır. Düşünce ve davranışlardaki işlevsel değişikliklerin psikolojik sorunların sağaltımında etkili olacağını kabul eder. Sorun çözme terapisi, bir bilişsel davranışçı yöntemidir. Bunun önemi, terapinin etkililiğinin deneysel çalışmalarla ispatlanmış olmasıdır. Yapılan bilimsel çalışmalar, insanların sorun çözme yetilerindeki yetersizliklerinin hem psikopatolojilerin oluşmasında hem de sürdürülmesinde etkili olduğunu ortaya koymuştur. Bu yüzden sorun çözme terapisi, hem yaşanılan problemlerin oluşturacağı psikolojik sorunların üstesinden gelmekte hem de problemlerle etkili bir şekilde başa çıkmada kullanılabilmektedir. Sistematik Duyarsızlaştırma “Sistematik Duyarsızlaştırma” yöntemi, 1950’lerde Joseph Wolpetarafından geliştirilen bir yöntemdir. Sistematik duyarsızlaştırma, “klasik koşullanma” ilkesine dayanan davranışçı terapi türlerinden biri olan maruz bırakma/yüzleştirme terapisidir. Bu terapi modelinde kişi kaygı oluşturan nesne, olay veya yerlere hipnoz altında yönlendirilmiş imgeleme yoluyla veya gerçek hayatta yavaş yavaş ve aşamalı olarak maruz bırakılırken, anksiyete belirtilerini azaltmak için aynı zamanda bir tür rahatlama ve gevşeme sürecine maruz bırakılır. Sistematik duyarsızlaştırma terapisi, bir fobinin korku tepkisini işlevsel olan başka bir tepkiyle örneğin gevşemeyle yer değiştirmeyi sağlamayı hedefler. Yani koşullu uyaranın oluşturduğu korku tepkisinin, “karşı koşullama” kullanarak yavaş yavaş bir “gevşeme” tepkisiyle yer değiştirmesini sağlamayı hedefler. Sistematik duyarsızlaştırma hipnoz altında uygulandığında terapi süreci daha konforlu ve etkili olmakta. Sistematik duyarsızlaştırma yönteminde korkulan uyaranla karşı karşıya gelmede bir aşama sırası geliştirildi. Örneğin; uçma korkusu olan hastadan değişik derecelerde anksiyeteye neden olan birçok sahne hayal etmesi istenir. Uçakla seyahat eden bir kişiyi hayal etmesi çok az anksiyeteye neden olurken, kendisinin fırtınalı bir havada uçakla seyahat ettiğini hayal etmesi daha çok anksiyeteye neden olur. Wolpe hastalarının ne kadar anksiyete yaşadıklarını 0’dan 100’e kadar oluşturduğu bir ölçek üzerinde değerlendirdi. Aşama sırasındaki bir sonraki sürece, hasta hayal ettiği uyaranın oluşturduğu sıkıntıyı tolere edebildiğinde geçildi. Eğer hasta hayali canlandırmada sıkıntı yaşıyorsa, Wolpe hayal kurmayı durdurup gevşeme egzersizlerine başlıyordu. Sıkıntı ortadan kalkana kadar da egzersizleri devam ettiriyordu Thompson & Steven, 2003. Wolpe, Sistematik Duyarsızlaşma DS adını verdiği fobilerin tedavisi için bir eylem protokolü geliştirdi ve mükemmelleştirdi. Wolp’in ana fikri, hiç kimsenin aynı anda rahat ve endişeli hissetmemesidir. Gevşeme endişe veya korku duygularını engeller. Hastanın herhangi bir nesne veya duruma karşı deneyimlediği. Bu protokolde, klinisyen kapsamlı bir vaka formulasyonu yaptıktan veya Wolpe’nin “davranış analizi” dediğinden sonra yapılması gereken üç adım veya aşama vardır. Sistematik duyarsızlaştırmadaki bu adımlar şunlardır İlk adım gevşeme teknikleri eğitimi Wolpe Jacobson tarafından önerilen kas gevşeme modelini memnuniyetle karşıladı Daha kısa ve daha verimli bir şey olması için onu değiştirerek. Bu ilk aşamada, profesyonel, hastalara gevşeme tekniklerini öğretmeli, böylece daha sonra, tedavinin aşağıdaki aşamalarında gerçekleştirilebilir. İkinci adım bir kaygı hiyerarşisi yaratmak Bu ikinci aşamada, terapist ve hasta, herhangi bir formda, kişide anksiyete hissi yaratan bir dizi durum veya bağlam içeren bir liste sonra, hastadaki en büyük korku duygusuna sahip olana kadar, daha az kaygı veya stres seviyesinden başlayarak hiyerarşiktir veya emredilir. Üçüncü adım sistematik duyarsızlaştırma Bir sonraki ve son aşama, hastanın ilkinde öğrenilen gevşeme egzersizlerini uygulamaya koyması ve tamamen rahatlamasını sağlamaktır. Bu arada klinisyen bir önceki adımdan alınan farklı görüntüleri gösterecek veya yeniden gösterecektir. Daha düşük kaygı düzeyi ile başlayarak . Hastanın reaksiyonuna bağlı olarak, hasta bir sonraki yüksek dereceli görüntüye geçecek veya kaygı düzeyleri azalıncaya kadar işlem tekrarlanacaktır. Sürecin sırasının yeterli olmaması veya hastanın rahatlayamaması gibi süreçte ortaya çıkabilecek olası başarısızlıklara rağmen, sistematik duyarsızlaştırma fobilerin tedavisinde en başarılı müdahalelerden biri olduğu kanıtlanmıştır. Bilişsel Davranış Modifikasyon Terapisi Donald Meichenbaum’un danışanın kendisiyle ilgili ifadelerini değiştirmeye odaklanan bilişsel davranış değiştirme kuramına göre, benlik ifadeleri bir kişinin davranışlarını başka bir kişinin ifadeleri kadar etkiler. BDD’nin ileri sürdüğü görüşlerden biri; danışanların davranış değişimi için nasıl düşündüklerini, hissettiklerini, davrandıklarını ve diğerleri üzerinde sahip oldukları etkiyi fark etmeleri gerektiğidir. Bu yaklaşım, bireyi rahatsız eden duyguların esasen uyumsuz düşüncelerin sonucu olduğu konusunda ADDT ve BT ile hemfikirdir. Bununlar birlikte bu yaklaşımlar arasından farklılıklar da vardır. ADDT, mantıkdışı düşünceleri açığa çıkarmada ve onları tartışmada daha doğrudan ve yüzleştirici iken, Meichenbaum’un kendi kendini eğitme programı daha çok danışanların kendi iç konuşmalarının farkına varmasını sağlama üzerine odaklanır. Terapötik süreç, danışanlara kendilik ifadelerinde bulunmayı öğretmeyi ve danışanların kendilerini, kendi kendilerini değiştirmeleri konusunda eğiterek karşılaştıkları problemlere daha etkili biçimde mücadele etmelerini sağlamayı içerir. Terapist ve danışan birlikte danışanın günlük yaşamındaki problemlerini yansıtan rol oynamalarda bulunur. Sınav kaygısı, saldıran davranışlarla başa çıkma, test çözme ve topluluk önünde konuşma korkusu gibi durumlarda pratik olarak başa çıkma becerileri edinmeye önem verilir. Davranış Modifikasyonu Meichenbaum 1988, davranış değişiminin, iç konuşmaların, bilişsel yapıların, davranışların ve bunların sonuçlarının etkileşimini içeren birtakım birleştirici süreçlerin sonucunda ortaya çıktığını ileri sürer Birinci Aşama-Kendi kendini gözlemleme aşaması Değişimin sürecindeki ilk adım danışanların kendi davranışlarını nasıl gözlemleyebileceklerini öğrenmeleridir. Bu süreç onların düşüncelerinde, duygularında, hareketlerinde, psikolojik tepkilerinde ve başkalarına tepki verme şekillerinde aşırı bir hassasiyet yaratır. Örneğin, depresyondaki danışanlar yapıcı değişiklikler gerçekleştirmeyi umuyorlarsa öncelikle olumsuz duygu ve düşüncelerin kurbanı olmadıklarını anlamaları gerekir. Daha çok kendi kendilerine tekrarladıkları ifadelerin, iç konuşmalarının kendilerini nasıl etkilediğini gözlemlemeleri beklenir. Terapi ilerledikçe danışanlar problemlerini farklı bir açıdan ele almalarını sağlayacak yeni bilişsel yapılar edinirler Corey, 2005. İkinci Aşama-Yeni bir içsel diyalog başlatma İlk aşamalarda danışanlar uyumsuz davranışlarını fark etmeyi öğrenirler ve uyumlu davranışsal alternatifler için seçenekler oluşturmaya başlarlar. Terapi sürecinde danışanlar içsel diyaloglarını değiştirmeyi öğrenirler Corey, 2005. Üçüncü Aşama-Yeni beceriler öğrenme Bu sürecin amacı, danışanlara gerçek yaşam durumlarında daha etkili başa çıkma becerileri öğretmektir. Örneğin; başarısızlıkla başa çıkamayan danışanlar başarısız olma korkusuyla ilgili faaliyetlerden kaçınırlar. Bilişsel yeniden yapılandırma olumsuz görüşlerini değiştirmelerine yardımcı olur ve istenilen faaliyetlere katılmada daha istekli olurlar. Aynı zamanda kendilerini yeni cümleler kurmaya ve bunların sonuçlarını gözlemleme ve değerlendirmeye odaklanmaya devam ederler Corey, 2005. Bilişsel Analiz Terapisi Hazırlanıyor Rasyonel Yaşam Terapisi Hazırlanıyor Tek Seanslık Terapi Terapi ve danışmanlık hizmetinin her zaman uzun vadeli olması gerektiği varsayımı, son 30 yılda tekrar tekrar mücadele edilmiştir. Kamu ve kar amacı gütmeyen terapi kurumlarından elde edilen veriler, müşterilerin sahip olduğu en fazla seans sayısının “1” olduğunu ve tek bir oturuma sahip olan müşterilerin% 70-80’inin şu anki şartlar verilen oturumdan memnun olduğunu göstermektedir. Bu bulguları yansıtacak şekilde Tek Oturum Terapisi SST geliştirilmiştir. En iyi tedavi edici bir zihin seti ve kullanılabilirlik noktasından ziyade ihtiyaç noktasında yardım sağlamak için hizmet sunmanın bir yolu olarak görülür. SST konusunda özellikle çekici olan şey, terapistler tarafından farklı yaklaşımlardan uygulanarak genel çekiciliği yapmasıdır. Tek seanslık terapi odaklanmış bir şekilde ele alınabilecek belirli bir konu varsa ve bununla mümkün olduğunca çabuk çözülmesi isteniyorsa uygulanan terapi çeklidir. Sürekli tedavi gerektirdiği düşünülen sorunlar varsa, uygun değildir. Windy Dryden, Tek Seansla Entegre Bilişsel Davranış Terapisi” olarak bilinen tek seans terapisine yeni bir yaklaşım geliştirdi. Tek Seanslık Psikolojik Danışmanlık’ Prof. Windy Dryden tarafından şu 3 danışan grubu için oluşturulmuştur 1ekonomik imkanı olmayan danışanlar 2 sorunları için nasıl bir yön almaları’ gerektiği konusunda bilgi sahibi olmak isteyenler 3 Psikolojik rahatsızlığı olmayan ancak anlık veya dönemlik sorunlarına çözüm bulmak isteyenler için Neden ? Tek Seanslık Terapi! Hiç psikoloğa gitmeyenler! Psikolojik stres yaşayan kişilerin yaklaşık %70’i bunu ya kendi kendilerine ya da uzmanlığı psikoloji olmayan, yakınları veya arkadaşları yolu ile çözmeye eğilim göstermektedir. Ve genel olarak sorunlarını çözmekte gereksiz’ yere fazla zaman ve efort harcamak zorunda kalmaktadırlar. Söyledikleri genelde Psikolojik tedavinin uzun süreli ! bir süreç olduğunu duydukları ve o kadar para ve zamanlarının olmadığıdır. Bu bir şehir efsanesidir, gerçeklikle alakası yoktur. Evet terapi bazıları için uzun sürebilir. Ancak her zaman ve her durumda böyledir demek doğru değildir! Neden ? Çünkü 1 herkes aynı problemleri aynı oranda ve aynı şartlarda yaşamaz. 2 Her bireyin problemlerini çözebilme becerisi aynı değildir! Temel amaç. SSI-CBT’nin temel amacı, sıkıntıdan kurtulmaya ve hayata en kısa sürede devam etmenize yardımcı olmaktır Bu derleme yazısında dünyada bulunan bilişsel davranışçı terapi çeşitleri hakkında bilgiler verilmiştir. Alıntı yapmak yasaktır. Kaynak göstererek en çok 40 kelimeye kadar alıntı yapılabilir.
bilişsel davranışçı terapi teknikleri nelerdir